tag:blogger.com,1999:blog-7530585281559152022024-03-05T21:24:23.947+03:00OceanChatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.comBlogger65125tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-14879775852313729892016-12-13T19:50:00.001+03:002016-12-13T19:50:14.475+03:00İşte Benim PolisimBabamın beğendiğim bir yazısını sizlerle paylaşıyorum: <br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Motosikletimle İzmir’den İstanbul’a dönüyordum. Balıkesir’in Bandırma ilçesinin şehir merkezine geldim. Niyetim 18.30’da İstanbul’a kalkan feribota binmekti. Kalkış vaktine saatler vardı. İlk defa Bandırma şehir merkezini gezdim. Karnımı doyurdum, ufak tefek alışveriş yaptım. Bandırmayı ve insanlarını çok sevdim. Deniz kenarındaki şahane manzaralı çay bahçelerinden birinde çay içtim. Günlerden 10 Aralık 2016 cumartesiydi. Motosikletime bindiğimde benzinimin bitmek üzere olduğunu gördüm. Benzin almam gerekiyordu. En yakın benzin istasyonunun Bandırma girişindeki istasyon olduğunu öğrendim. Ana caddeye çıkan yol üzerinde, köşede bir polis otosu gördüm. Önünde biri orta boylu esmer, diğeri uzun boylu açık tenli iki polis memuru duruyordu. Motosikletimle yaklaştım, kendilerine bulunduğum yerden o en yakın olan benzin istasyonuna nasıl gidebileceğimi sordum. Şehir içini hiç bilmediğimi anladılar ve bana ona göre yolu tarif ettiler. Teşekkür edip tarif üzerine dikkatli bir şekilde yola devam ettim. Beş dakika sonra aynadan, arkamdan bir polis otosunun yaklaştığını gördüm. Yan tarafıma gelince camdan bana seslendiler. Bakınca yol sorduğum polis memurları olduğunu gördüm. Bana kendilerini takip etmemi söylediler. Önümden giderek beni benzin istasyonunun içine kadar getirdiler. Kendilerine tekrar teşekkür edip Allah razı olsun dedim. Bana yolu tarif ettikten sonra içleri rahat etmemiş olmalı ki emin olmak için beni kendileri getirmişlerdi. Bu ince düşünceleri ve nazik davranışları beni çok duygulandırdı. Kendilerine dualar ettim. “İşte benim polisim bu!”, dedim. Vatandaşının en küçük sorununu bile çözmeden içi rahat etmez. Onların nezdinde tüm polislerimize teşekkür ediyorum.<br />
Gece 22:30’da İstanbul’daki evime geldim, aileme kavuştum. Hepimiz sevinçliydik. Saat 23:00 sularında, televizyonda, sonradan 37 polis 7 sivil şehidimizin olduğunu öğrendiğimiz hain terör saldırısında Beşiktaş’taki stadyum yanında iki bomba patladığını duyduk. Beynimden vurulmuşa döndüm. Haberleri izlerken gözyaşlarımızı tutamadık. Gencecik vatan evlatlarımız, polislerimiz, vatandaşlarımız şehit olmuşlardı. Ama bu kiralık terör örgütleri ve arkasındakiler şunu iyi bilsinler ki; bu alçak ve hain saldırılar Türk milletini asla yıldıramaz. Tam aksine bizi daha çok birbirimize kenetler. Türk milleti tek bayrak, tek devlet, tek vatan, tek millet, tek vücut ve tek yürek olarak sonsuza kadar dimdik ayakta kalacaktır. Terörün her türlüsünü lanetliyor, nefretle kınıyor ve asil milletimizin başı sağ olsun diyorum. Yaralılarımıza acil şifalar diliyor, tüm şehit ve yaralı aile ve yakınlarının acılarını paylaşıyor, Allah’tan dayanma gücü vermesini diliyorum.13.12.2016 / İstanbul.<br />
<br />
Emekli Bir Vatandaş.</div>
<div style="text-align: justify;">
Kadir ARDİLLİ.
</div>
Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-86692808639895995082011-07-12T17:21:00.027+03:002011-07-12T17:45:07.223+03:00Libya’daki Anılarım<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjg4oE1FiiRRo3Ar_3JCqvxr2K0HjvJ4ILqZDd3yk_l9vlEgHOd2g8H8-D0xjRyW0YsoIgwKHI4x6OhdvpIUeRmiuUmqp5WCELSRDGQXl97LKS1JuCyuQW3jziucgyD8RThtHkEvyojiKA/s1600/map-libya-tripoli-33273328-std.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 365px; height: 337px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjg4oE1FiiRRo3Ar_3JCqvxr2K0HjvJ4ILqZDd3yk_l9vlEgHOd2g8H8-D0xjRyW0YsoIgwKHI4x6OhdvpIUeRmiuUmqp5WCELSRDGQXl97LKS1JuCyuQW3jziucgyD8RThtHkEvyojiKA/s400/map-libya-tripoli-33273328-std.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628471121211127986" /></a><br /><br />Tunus’ta başlayan isyanlar Mısır’a sıçradı ve domino etkisiyle Libya’ya ulaştı. Ortadoğu da yaşanan bu karışıklıklar esnasında bir çok insan öldü. Böylece Kaddafi yönetimindeki Libya gündemin en önemli ülkelerinden biri haline geldi.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjI8XqXrhKYQh32ykxBP0egzzUX69jpU0MZ9sApaw0a5gWeXE22eDYCNNAfy9MWHURqxk52MtjqP7kwtbYzS9fDNpGmfT3a5VUXnkQqJvKoPDlYx3P3rALhJbcaiiekwe6TGfhum0Qt6xw/s1600/mqwmapbg01.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 333px; height: 335px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjI8XqXrhKYQh32ykxBP0egzzUX69jpU0MZ9sApaw0a5gWeXE22eDYCNNAfy9MWHURqxk52MtjqP7kwtbYzS9fDNpGmfT3a5VUXnkQqJvKoPDlYx3P3rALhJbcaiiekwe6TGfhum0Qt6xw/s400/mqwmapbg01.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628471472929753874" /></a><br /><br />Ben üç dört yaş civarlarındayken Libya’da Tripoli’de yaşamıştım. Yaklaşık bir, bir buçuk yıl. Babamın görevi nedeniyle oradaydık. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjanIGqj-DjUhUaQlo92c2ZFKNmyn_T92lhv2RKda7oyK_oQ0gyNGOzdv5rjAccMIEQgmF7J1aFuafFaSn2mJHV2Yj6gbkGqLb5uDytJ30RVMXZ5JdZkqnQA2Mox7-kJD_NbFYuu11-zDk/s1600/tripoli-libya.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 313px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjanIGqj-DjUhUaQlo92c2ZFKNmyn_T92lhv2RKda7oyK_oQ0gyNGOzdv5rjAccMIEQgmF7J1aFuafFaSn2mJHV2Yj6gbkGqLb5uDytJ30RVMXZ5JdZkqnQA2Mox7-kJD_NbFYuu11-zDk/s400/tripoli-libya.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628471683844317938" /></a><br /><br />Deniz gören teras katında bulunan küçük bir evimiz vardı. Yakınımızda büyükelçilikler bulunuyordu. Yanımızda bir futbol sahası vardı. Babam yokken terasın futbol sahası olan kısmındaki çamaşır ipine çarşaf asardık. Hava ise çok sıcaktı. Gölgede kırk beş derece.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4L_pTAxHBLGwvE_ih1znxDrgBN_MWqEzEumOTQuUANBoQaGfEgGN-K3hCwpBpskL9XMfKea9MUwmvFz0KKcTZL_LZ0BjPZprW3zs5B_P0vIQoUouHTiCExkFfuw1Xnx7WESmLUt_xZzs/s1600/tripoli1.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4L_pTAxHBLGwvE_ih1znxDrgBN_MWqEzEumOTQuUANBoQaGfEgGN-K3hCwpBpskL9XMfKea9MUwmvFz0KKcTZL_LZ0BjPZprW3zs5B_P0vIQoUouHTiCExkFfuw1Xnx7WESmLUt_xZzs/s400/tripoli1.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628471875821747426" /></a><br /><br />Balkonda annem ile birlikte beslediğimiz bir güvercinimiz vardı. Yeşil bir sepetin altında yaşıyordu. Bazen ona maydanoz yedirirdim. Sonra saldık. Süt kutularının üzerindeki inek resimlerini keserdik annemle birlikte. Hayvanları o zaman da çok severdim. Küçük oyuncak bir tencerem vardı. Annem ekmek pişirdiğinde ben de küçük tenceremde ekmek pişirirdim. Annem bana düz ve yatay çizgiler çizdirirdi, okumayı, yazmayı öğrenmem için alıştırmalar yapardık. Hatta orada kayıtsız olarak bir Türk okuluna gitmiştim. Yeşil gözlü kumral bir öğretmenimiz vardı. Annem okulda uslu durmamı söylerdi. Annem öğretmenime okuldaki durumumu sorduğunda ise öğretmenim “kımıldamadan o kadar uslu duruyor ki derste uykusu geliyor” demiş.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6N2BLf0QCsEZqP0KBYMH76L6lVC09f9jRPhn5szfmTnGJsdu3IQK2PuKatNMvepq-nUXN7LrEA7zTPYHhNRmDlRU9Yil6_y3JDmQGYUdnF6yoLbgJI41tINtj54l3gepcuUaRmfHB8YA/s1600/tekir-07.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 291px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6N2BLf0QCsEZqP0KBYMH76L6lVC09f9jRPhn5szfmTnGJsdu3IQK2PuKatNMvepq-nUXN7LrEA7zTPYHhNRmDlRU9Yil6_y3JDmQGYUdnF6yoLbgJI41tINtj54l3gepcuUaRmfHB8YA/s400/tekir-07.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628472071295787266" /></a><br /><br />Tekir isminde bir kedimiz vardı. Çok akıllı ve sevimliydi. Annem beni yıkadığı zaman o da bir köşede beklerdi yıkanmak için. Benden sonra annem onu da yıkardı. Babam eve geldiğinde bir dizine ben otururdum, bir dizine Tekir. Bir keresinde annemin bana yaptığı yumurtadan kuşla oynamak istemişti. Bizde parçalar diye ona vermemiş, ipiyle yüksek bir yere asmıştık. Akşam babam eve gelince Tekir, onu doğru kuşun yanına götürmüş ve istemişti. Miyavlayarak bir nevi bizi şikayet etmişti. Sonra kuşu ona verdik. Annem bana yenisini yapmıştı. Tekiri çok seviyorduk. O evin ikinci çocuğuydu. Ev sahibimiz ilk başta kedileri sevmezken sonradan onu atlas yorganlarda yatırmaya başlamıştı. Tekir onların yapıp astığı pastırmaları çalardı. Kendileri görmüş atlayıp, pastırmalar düşene kadar sallanıyormuş. Ev sahibimizin ismi de hatırımda Latife hanım teyze. Bir keresinde ayaklarıma kına yakmıştı.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQeisadpVy8I_0o6h3pykWwD0xFZ0xMetv4u2wXnX4g55KHqcUIchuVSIXi5bu7ftyC2zVRbv1FEOU51S_QG7_MhLkIBIFKDBBEj9SoPr6FTIEs9Vyg2otdHT_ZH0y0nOwrXeGogwx8Xo/s1600/borg-libya-classical-food.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 267px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQeisadpVy8I_0o6h3pykWwD0xFZ0xMetv4u2wXnX4g55KHqcUIchuVSIXi5bu7ftyC2zVRbv1FEOU51S_QG7_MhLkIBIFKDBBEj9SoPr6FTIEs9Vyg2otdHT_ZH0y0nOwrXeGogwx8Xo/s400/borg-libya-classical-food.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628472326687742994" /></a><br /><br />Bol etli, bulgurlu yemekler pişirirlerdi. Kuskus çok sevdikleri bir yemekti. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtfoYpjotUSWZFtpe_Sh2HHxD11hdi3KahMLIyPvTzrNm53ycvSYxjjCS-DEqPJGrClVf0z_M266j-Fmqp4ZI_tg6vsu9sPie6wxEt-qKrvOiammQb8sRWuKotIVGJZN-PC823CqfniZo/s1600/kuskus.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 386px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtfoYpjotUSWZFtpe_Sh2HHxD11hdi3KahMLIyPvTzrNm53ycvSYxjjCS-DEqPJGrClVf0z_M266j-Fmqp4ZI_tg6vsu9sPie6wxEt-qKrvOiammQb8sRWuKotIVGJZN-PC823CqfniZo/s400/kuskus.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628472544006414274" /></a><br /><br />Libya’nın sıcak havasında deniz gören pencerenin karşına oturur neredeyse her gün bir kavanoz çokokrem yerdim. Sonrasında da alerji olup kaşınırdım. Hatırladığım kadarıyla evinde kocaman bir kaplumbağa besleyen bir komşumuz vardı. Bazı günlerde annemle babama kahvaltı hazırlamak çok hoşuma giderdi. Annemden sadece çayın altını yakmasını isterdim. Bir de annem ve babam bana “hadi ders çalış kızım” dediklerinde uykum geldi derdim. Sonra uyumamı istediklerinde “hadi ders çalış kızım” demeye başlamışlardı. Ben yatmaya gidince Tekir de benimle birlikte gelirdi. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTNgDyuks22nTjhEqMjLU-ayxm36o7HxYZCGft20NOfpDP7Nfks7ZGr38KrNiq4BDQLt30RXp6WEfsLWfZ6r76iPv472FY9sX1Ja-7-xiVi3yh3nRO1EXFpj-KzQkMkJaD-oSeUR9wja4/s1600/gazelle-and-the-beauty-fountain-tripoli-libya.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 272px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTNgDyuks22nTjhEqMjLU-ayxm36o7HxYZCGft20NOfpDP7Nfks7ZGr38KrNiq4BDQLt30RXp6WEfsLWfZ6r76iPv472FY9sX1Ja-7-xiVi3yh3nRO1EXFpj-KzQkMkJaD-oSeUR9wja4/s400/gazelle-and-the-beauty-fountain-tripoli-libya.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628472765574039282" /></a><br /><br />Akşamları bazen hurma ağaçlarının olduğu bir meydana giderdik. Deniz kenarındaydı. Renkli hava fişekleri görebiliyorduk. Yanımızda badem götürüp, orada onları kırıp yerdik. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTncNnHf9_M-xa9hak1DQ6ERnFQ_7noV68podAq6lCR1JANwyIPBQsHrIS16Eg9O3k6nw22YuYbYYRGTStVJbZQadI8TAIUSEY7t528Gs3YMS7hBFTEHNp-0vS4RgQgewV96ROx08uieQ/s1600/resim2-4.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 267px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTncNnHf9_M-xa9hak1DQ6ERnFQ_7noV68podAq6lCR1JANwyIPBQsHrIS16Eg9O3k6nw22YuYbYYRGTStVJbZQadI8TAIUSEY7t528Gs3YMS7hBFTEHNp-0vS4RgQgewV96ROx08uieQ/s400/resim2-4.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628472933442977634" /></a><br /><br />Henüz Türkiye’de para attığında çalışan renkli elektronik oyuncaklar yoktu. Şimdi alışveriş merkezlerinin çocuklara ayrılmış bölümlerinde sıkça gördüğümüz, ördek, at, helikopter şeklinde olanlardan. Ben Libya’dayken bu oyuncakları çok severdim. Dışarı çıktığımızda çoğu zaman babam ve annem beni onlara götürürlerdi.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFjFnSoEZJryNt6YWeFHzAFbBs4SkFZrkTqDkijtOBja62ljTPumGWKVrEBu20IPt9me0WnVLzVSqdBes3U7MHyeK5iaykGQivNseM4ZYg6J1xbTXN_FByWCgnEjLz0R5jwTynzTy3SjQ/s1600/tripoli-by-night.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFjFnSoEZJryNt6YWeFHzAFbBs4SkFZrkTqDkijtOBja62ljTPumGWKVrEBu20IPt9me0WnVLzVSqdBes3U7MHyeK5iaykGQivNseM4ZYg6J1xbTXN_FByWCgnEjLz0R5jwTynzTy3SjQ/s400/tripoli-by-night.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628473185132354978" /></a><br /><br />Sinemaya ise çocukları almazlarken beni alıyorlarmış. Çocuk arabasında sinemada olduğum zamanları hatırlıyorum. Kovboy filmleri oynardı. Acıkınca annem bana bisküvi verirdi. Sonra uyurdum. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiookzppDN5MjYChrxAaMPf9PkMq8b0oNMNSSVbIDNXRoJ5z1YqMiGnCD2BWwLQNXcKm3PHFE-xL_K6_LhRvOzLARHihQnXbP9lcHWaw3FxaLY6FCZTk-wceHlZ3-vVD4UeKU6AWGK6b90/s1600/309062.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 273px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiookzppDN5MjYChrxAaMPf9PkMq8b0oNMNSSVbIDNXRoJ5z1YqMiGnCD2BWwLQNXcKm3PHFE-xL_K6_LhRvOzLARHihQnXbP9lcHWaw3FxaLY6FCZTk-wceHlZ3-vVD4UeKU6AWGK6b90/s400/309062.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628473375752806962" /></a><br /><br />Annem orada ben küçükken beni çocuk arabasıyla pazara götürdüğünde yolda herkes bize bakıyormuş. Çünkü benim küçük oyuncak müzik aletlerim vardı. Bir elimde zil, öbür elimde def, ağzımda düdük, mızıkalı bando gibi ilerliyormuşuz. Müziği seviyordum. Müzik ruhun gıdasıdır.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPu4gdT4wD_l5wSfqj3WQVz6TsVKXIpw0wy9TNc3ce8haQQbvNSGQcO1O4lPPoDVoTkA_ZMYy7MJED61TaUi9F277tV7yB2JLXRUhcksr9-YWO_UfcmAmZ5j8LrNE-MqWZBRWnKEvzylk/s1600/3956040209-b116fb544f-z.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 287px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPu4gdT4wD_l5wSfqj3WQVz6TsVKXIpw0wy9TNc3ce8haQQbvNSGQcO1O4lPPoDVoTkA_ZMYy7MJED61TaUi9F277tV7yB2JLXRUhcksr9-YWO_UfcmAmZ5j8LrNE-MqWZBRWnKEvzylk/s400/3956040209-b116fb544f-z.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628473540254622146" /></a><br /><br />Annemin anlattığına göre insanlar ellerinde seccadeleri ile gezip, ezan okunduğunda hemen namaz kılmaya başlıyorlarmış.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipV_Lt50MpcPAGcP1ghoZH1j579vzlSA6wwaoJs3O0cNN_tbrui5K0LWTp9sCAFROkZzb6pGb37lb0woaY8sSCQlqm4x7Mmro3un9uJzqmHPt15mCFY8IX8Vn-sJzeGqW4-RFIN5wUXjM/s1600/street-scene-tripoli-libya-north-africa-africa-photographic-print-19151757.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipV_Lt50MpcPAGcP1ghoZH1j579vzlSA6wwaoJs3O0cNN_tbrui5K0LWTp9sCAFROkZzb6pGb37lb0woaY8sSCQlqm4x7Mmro3un9uJzqmHPt15mCFY8IX8Vn-sJzeGqW4-RFIN5wUXjM/s400/street-scene-tripoli-libya-north-africa-africa-photographic-print-19151757.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628473769283936610" /></a><br /><br />Bu sıralarda sanırım su sıkıntısı da yaşanıyordu. Bitlenmiştim. Annem belime kadar gelen uzun saçlarımı kesmek zorunda kalmıştı. Amerika’nın Libya’ya ambargo koyduğu bir dönemdi. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEir2aNy18zM2qtAzJCGOlEqMS19ixN_gceX5BlYmcFvJom7dkqm-VtkI1RlJBvFlPZN4OniWtdUe7jMLoG3UOqqEpSYP27DHSdmKgtvHz-ux19qs4a5ln28FsSNedU9wUfPNFJYfXckmxI/s1600/libya-kaddafi-kagit-para-249819-0.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 195px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEir2aNy18zM2qtAzJCGOlEqMS19ixN_gceX5BlYmcFvJom7dkqm-VtkI1RlJBvFlPZN4OniWtdUe7jMLoG3UOqqEpSYP27DHSdmKgtvHz-ux19qs4a5ln28FsSNedU9wUfPNFJYfXckmxI/s400/libya-kaddafi-kagit-para-249819-0.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628474018443128754" /></a><br /><br />Annem ve babam birçok yiyeceği Türkiye’ye gelip alıyorlardı. Yalnızca Libya halkının girebildiği marketler vardı. Babam esmer ve kıvırcık saçlı oluğundan o rahat girebiliyormuş. Bir gün annemle gittiğinde ise yabancı olduğunu anlamışlar.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSJdtJL0IKElfhR2Je1W4Wp1GIKGueyjPGHI4Bi_vNVe_rTwcqSURiAS9RpVYikfiqOW2AFT8RzIddRw7cdCFtlzGMGwBTVOykq2bQbz2loetFFHMhFNlLEwUQ7tX9nAVQ7b7GIigcGCM/s1600/the-palace-tripoli-libya.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSJdtJL0IKElfhR2Je1W4Wp1GIKGueyjPGHI4Bi_vNVe_rTwcqSURiAS9RpVYikfiqOW2AFT8RzIddRw7cdCFtlzGMGwBTVOykq2bQbz2loetFFHMhFNlLEwUQ7tX9nAVQ7b7GIigcGCM/s400/the-palace-tripoli-libya.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628474195854489058" /></a><br /><br />Çok ilginç kuralları olan bir ülkeydi. Örneğin bir trafik kazası olduğunda yabancı uyruklu olan haklı olsa bile Libya halkından olan haklı sayılıyordu. Kimse evini boş bırakıp dışarı gidemiyor, mutlaka bir kişi evde kalıyordu. Ben tabi ailemin anlattıklarından aktarıyorum bunları. Dört yaşındayken bu kuralları algılamam mümkün değil. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjAM-btL5VVaAmGRG1WwDNpW3scqOlxqTzOXI4fn2wwC496npSzze6uI6fNH1t97RqOn8wrSvl2eosazxCbLpFodhfs4ZEl-qFhEBVYheJENb-3dI0Gki3Vqg4yYyoFNTZq2DDiMugDUI/s1600/resim3-2.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 268px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjAM-btL5VVaAmGRG1WwDNpW3scqOlxqTzOXI4fn2wwC496npSzze6uI6fNH1t97RqOn8wrSvl2eosazxCbLpFodhfs4ZEl-qFhEBVYheJENb-3dI0Gki3Vqg4yYyoFNTZq2DDiMugDUI/s400/resim3-2.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628474389224289954" /></a><br /><br />Babamın anlattığına göre bir gece annem ve babam dışarı çıkmışlar. Geri döndüklerinde evin ışıkları yanıyormuş. Bir bakmışlar evde başkaları. Eşyalarımız, pasaport ve kimlikler evdeyken ev boş kaldı diye gelmişler evi sahiplenmişler.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijwsGPfVMDo7ehB9hfCD3nYD4SPepxOsFphdI8u-uxhv2YK8fujWUr6YQ28lk5WOj5E_OYe6ObIql0PVfZ8pRN3U0jkJHUaEXoGlFdpOp2C5ICvECEhoYV0KfJKidjvpJdgw5PGX4-0Eo/s1600/yesil-kitap-kaddafi-libya-halk-burosu-mb-304934-r1.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 292px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijwsGPfVMDo7ehB9hfCD3nYD4SPepxOsFphdI8u-uxhv2YK8fujWUr6YQ28lk5WOj5E_OYe6ObIql0PVfZ8pRN3U0jkJHUaEXoGlFdpOp2C5ICvECEhoYV0KfJKidjvpJdgw5PGX4-0Eo/s400/yesil-kitap-kaddafi-libya-halk-burosu-mb-304934-r1.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628474571393531314" /></a><br /><br />Meğerse Kaddafi’nin yeşil kitapta belirttiği, kanunlara göre böyle bir hakları varmış. Sonradan eşyaları ve kimlikleri almak için onları zar zor ikna etmişler. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSFktRPzKPQX3RoWEb8keMAzb6OCD6Xu8vpK8Dj_EQ1axTeOv6s0-m_baafpzwfa6nKmv71qW21h6sAUniaJKoErsKWrDYAsp3k3n0O9uy7OAHY5IwDmB5lojowZsZjoFIMMCghS9tDOY/s1600/kaddafiden-yesil-kitap-sirri.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 397px; height: 302px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSFktRPzKPQX3RoWEb8keMAzb6OCD6Xu8vpK8Dj_EQ1axTeOv6s0-m_baafpzwfa6nKmv71qW21h6sAUniaJKoErsKWrDYAsp3k3n0O9uy7OAHY5IwDmB5lojowZsZjoFIMMCghS9tDOY/s400/kaddafiden-yesil-kitap-sirri.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628474746385709762" /></a><br /><br />Orada birkaç kelime de öğrenmiştim. Telaffuzuna göre yazarsam maselame, mekle, maya. Birincisi güle güle, ikincisi yemek, üçüncüsü su demek. Birde hatırladığım kovmak,defol git anlamında yallah barra diyorlardı. En gereklilerini öğrenmişim. <br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhICYvV4icC5FlNXr8e22WPpmqb-rt4wDJhRmiUvmDCh9YzlObWRD8XjfCrVYSsVQwhWHhHiC3qqbCvf7TutZpTJWOBnuEtGyKVuLE9ua7y2HB6fGA-SFR-bBylZD16i1LcUJKHRPFyy24/s1600/tripoli.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 360px; height: 192px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhICYvV4icC5FlNXr8e22WPpmqb-rt4wDJhRmiUvmDCh9YzlObWRD8XjfCrVYSsVQwhWHhHiC3qqbCvf7TutZpTJWOBnuEtGyKVuLE9ua7y2HB6fGA-SFR-bBylZD16i1LcUJKHRPFyy24/s400/tripoli.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628474922560053106" /></a><br /><br />İşin enteresan tarafı, 1985 diye anımsıyorum ama 1986 da olabilir, Amerika Libya’yı bombaladığında oradaydık. Bombaların ıslık çalan sesini hatırlıyorum. Fiyuuuuu gümmmmm. Bütün bina sallanırdı. Babam ilk önce camları açmış. Herkesin camları kırıldı, bizimkiler kırılmadı. Annem, babam, ben ve Tekir kapının eşiğinde duruyorduk. Ailem eve bir bomba düşme ihtimaline karşı beni korumak istediklerinden beni aralarına almışlardı. Yere çok yakın duruyorduk. İlginç bir şekilde kedimiz de korktuğundan bizimle aynı hareketleri yapıyordu. Kollarını bacaklarını açmış yüz üstü yere yatmıştı.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSKzP_DIc539kv3sUNGnvwPLGMMWj0X4Nan4tIEMkDWQ48Lk0RKBX5tKNxO0qQkvsYFsQ4Em995Q4UX4sDNWkEInJpaah_FhezpXDVlDh6imBByGzXGrTM41Je4HnFc7nS-ys89oIRMfI/s1600/tabby-cat-facts.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 379px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSKzP_DIc539kv3sUNGnvwPLGMMWj0X4Nan4tIEMkDWQ48Lk0RKBX5tKNxO0qQkvsYFsQ4Em995Q4UX4sDNWkEInJpaah_FhezpXDVlDh6imBByGzXGrTM41Je4HnFc7nS-ys89oIRMfI/s400/tabby-cat-facts.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628475170080129858" /></a><br /><br />Bir de evin yanında radyo istasyon binası vardı. İlk bombalanacak yerlerden biriymiş. Sonra ev sahibimizden haber geldi. Çöle kaçacaklarmış.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSgTEdcSrtKXEOpgNhKeXu5Yr3cD78HN24byG7lhoVY7ONKLxCyYUb_koBqqNTvoqoIXuah1FKBAQVo9__1o94UMfmgq2GgD8gTR_ZT9XKTqCm9jYft0X16CDnzyZZMudrqelHxH4hDB0/s1600/libya-fotoraflar.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSgTEdcSrtKXEOpgNhKeXu5Yr3cD78HN24byG7lhoVY7ONKLxCyYUb_koBqqNTvoqoIXuah1FKBAQVo9__1o94UMfmgq2GgD8gTR_ZT9XKTqCm9jYft0X16CDnzyZZMudrqelHxH4hDB0/s400/libya-fotoraflar.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628475379538226818" /></a><br /><br />Tanıdıkları varmış. Bize de haber verdiler. Kapıdan çıkarken babam gökyüzüne bakmamı istedi. Işıl ışıldı gökyüzü, atılan füze mi diyeyim mermi mi diyeyim havadaki gidişleri hareketleri görülüyordu. Annem de “bir şey olacak şimdi hadi gidelim” diye bizi uyarmıştı. Arabayla çöle doğru ilerlerken etraftaki askerleri hatırlıyorum. Çöle vardığımızda ise istifra etmiştim. Korkuyordum. Anneme sanki birinin gelip bizi bıçaklayacağı şeklinde bir hisse kapıldığımdan bahsetmiştim. Sonrasını çok hatırlamıyorum. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEii1KUZq5aF7POPcIy0HWdpBSk4bf5b4IiDl3RQOlBQXNIq1_V9hjl0tEcM7Che857ZCCVub8M8QIXwBxjkFUh_UlLnrFqdPyB4AOgaCwGlOe4WO9X1_mHU0g6w3DHoYd5NvWxgHvHr0C8/s1600/desert-oasis-libya.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEii1KUZq5aF7POPcIy0HWdpBSk4bf5b4IiDl3RQOlBQXNIq1_V9hjl0tEcM7Che857ZCCVub8M8QIXwBxjkFUh_UlLnrFqdPyB4AOgaCwGlOe4WO9X1_mHU0g6w3DHoYd5NvWxgHvHr0C8/s400/desert-oasis-libya.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628475576664318034" /></a><br /><br />Geceydi çöle geldiğimizde. Ev sahibimizin tanıdıklarının yanına gitmiştik sanırım. Bir kalabalık hatırlıyorum. Ortalık yatıştığında ise Türkiye’ye döndük.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEju9Co0lgc1_EkzUEsJh-kALcAi1B-sx_jXs0oJRFwAMTLZe3nMymXb1EXTRN_N5JGI6xxrAinUhfLQTV8jaiDDmpTqwYb5i24XathJ6zgDQP-1jjuEfapT9b_gKzAB9bidmKLVi_Pwf2I/s1600/kaddafi-0.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 300px; height: 350px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEju9Co0lgc1_EkzUEsJh-kALcAi1B-sx_jXs0oJRFwAMTLZe3nMymXb1EXTRN_N5JGI6xxrAinUhfLQTV8jaiDDmpTqwYb5i24XathJ6zgDQP-1jjuEfapT9b_gKzAB9bidmKLVi_Pwf2I/s400/kaddafi-0.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628475779692370722" /></a><br /><br />Ailemin anlattığına göre kimse Kaddafi’nin ismini ağzına alamıyordu. Ona Şakir diye isim takmışlardı. İyi ya da kötü birisi Kaddafi’nin ismini söylediğinde götürülüyormuş. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuyEF4HWVZA_ZLxRF64lfxndgl_iX8qyLqGh07_g48_-0gaoalMhujTRHaEfzMRR8xuV0wTRRzYs9o-hyb_-nXZILYZ-KBISQQgyWX6sDx-89MiKAXCc3YCTNjuvFE2eZF-36lKOiqFi8/s1600/gaddafi-libya.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 281px; height: 250px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuyEF4HWVZA_ZLxRF64lfxndgl_iX8qyLqGh07_g48_-0gaoalMhujTRHaEfzMRR8xuV0wTRRzYs9o-hyb_-nXZILYZ-KBISQQgyWX6sDx-89MiKAXCc3YCTNjuvFE2eZF-36lKOiqFi8/s400/gaddafi-libya.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628475950435518162" /></a><br /><br />Kaddafi’nin yeşil kitaplı ülkesi, çocukluğumun hoş ve heyecanlı anılarını barındıran ülke. Umarım Libya, halkının en mutlu olacağı şekilde yönetilen, bağımsız, kendi kararlarını alabilen bir ülke olarak ayaklarının üzerinde durmayı başarabilir. Bu karışıklıklar umarım sona erer ve daha fazla insan ölmez. Umarım Libya, Ortadoğu’daki başka ülkeler gibi işgal altında yaşayan bir ülke haline gelmez. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrCk60ulNvFUjVzwXrHj18oM4_YOoLFjDF2SOtN8syvf9-g4EZE7GjlEj7_IeAqytlGtxGsIkrEhvZ5XHwyPbF98DnwqW9Fe7l8DhBwAnzLKPkesYha1GZIZ2YFKAEh7wyVHCiNsP6RvQ/s1600/tripoli2.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 212px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrCk60ulNvFUjVzwXrHj18oM4_YOoLFjDF2SOtN8syvf9-g4EZE7GjlEj7_IeAqytlGtxGsIkrEhvZ5XHwyPbF98DnwqW9Fe7l8DhBwAnzLKPkesYha1GZIZ2YFKAEh7wyVHCiNsP6RvQ/s400/tripoli2.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628476144015059714" /></a><br /><br />Bir de her ülke kendi vatandaşını gemilerle, çeşitli yollarla ülkeden çekmeyi başarıyor. Çok güzel bizim vatandaşlarımız da oradalar. Zarar görmesinler. İnşallah sağ salim dönerler. Peki ya gidecek yeri olmayan Libya halkı ne yapsın. O karmaşanın içinde bulunan masum kadın ve çocuklar. Üzülüyorum onlar için. Savaşı, kıtlığı, yoksulluğu yaşayan, vatanlarını kaybeden insanlar için üzülüyorum. Umarım yüz yıllık dönemler için gerçekleştirilen siyasi, tarihi ve coğrafi planlar başka ülkelerin zenginliklerini ele geçirmek, yağmalamak için değil de dünya barışı için, dünyayı daha yaşanabilir bir hale getirmek için, küresel ısınmayı önlemek için, yoksulluğu önlemek, artan nüfusla birlikte, bu dünyanın sadece insanlara ait olmadığı bilincini taşıyarak, bolluk içinde huzur, barış ve neşe içinde birlikte var olabilmek için yapılır. Bu da iyiliğin kötülüğü yenmesi, sevginin nefreti aşabilmesi demek. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEij6lFITgfRLE5fSZ9rGXT8Y-YY0bW5rRi-2nmAtHu6M1BNEzGi_hTZi0H2YEVfibZ1TBDiN3Bh03h_yrQ3pjhBfLHUufBEAMAnp0Xh84C0FGTo_Qt7T84AF2ojz-qUF_QXs6CkWfX3G0U/s1600/imagescax8uceg.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 180px; height: 280px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEij6lFITgfRLE5fSZ9rGXT8Y-YY0bW5rRi-2nmAtHu6M1BNEzGi_hTZi0H2YEVfibZ1TBDiN3Bh03h_yrQ3pjhBfLHUufBEAMAnp0Xh84C0FGTo_Qt7T84AF2ojz-qUF_QXs6CkWfX3G0U/s400/imagescax8uceg.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628476327337283074" /></a><br /><br />Bu yazım ile ilgili yapılan 11 yorumu <a href="http://www.hafif.org/yazi/libya-daki-anilarim">buradan</a> okuyabilirsiniz.Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-9239373402907294302011-07-12T17:14:00.006+03:002011-07-12T17:19:28.666+03:00Altın Yonca Kolyem<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnfT6RfxLwkyWjPQ1K3TN03X0M32AidPiYoW0n1FxYS4wxmLrVwhU7mqQTfTrV6yNSL_-Eri1Ck9qQBaPcocG0KoLD8F5ttr43IVZnHD2mFsMab9bm7KbjdjkvRzI_jD4HX70E3Uz_owU/s1600/kuyumcu-31.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 300px; height: 210px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnfT6RfxLwkyWjPQ1K3TN03X0M32AidPiYoW0n1FxYS4wxmLrVwhU7mqQTfTrV6yNSL_-Eri1Ck9qQBaPcocG0KoLD8F5ttr43IVZnHD2mFsMab9bm7KbjdjkvRzI_jD4HX70E3Uz_owU/s400/kuyumcu-31.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628469163661922018" /></a><br /><br />Hatırladığım kadarıyla yedi yaşındaydım. Balıkesir’de anneannem, ben ve Fahriye teyze kuyumcuya gitmiştik. Bana bir kolye alınacaktı. Anneannem altın yonca şeklinde bir kolye beğendi ancak ortasında da mavi bir boncuk vardı. Ben kolyeyi beğenmemiştim. Ortasındaki mavi boncuk hoşuma gitmemişti. Ben ortasında mavi boncuk olmayan daha zarif altın yonca şeklinde bir kolye beğenmiştim.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiy_XS5Bumi2lPxX1Df2IU9xaPXQ39Isqs0My7CQfIiPK5xQe4GEOQSnZ55YOIu-Qc6bJtdZ9hWX5JIGQRo_9cY-9Ym3iT9HomDtgo0cnbVg_zy_uuE9Jra4b-Q8JZ6ezSIWj3JEmVjwMU/s1600/yonca.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiy_XS5Bumi2lPxX1Df2IU9xaPXQ39Isqs0My7CQfIiPK5xQe4GEOQSnZ55YOIu-Qc6bJtdZ9hWX5JIGQRo_9cY-9Ym3iT9HomDtgo0cnbVg_zy_uuE9Jra4b-Q8JZ6ezSIWj3JEmVjwMU/s400/yonca.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628469539132967682" /></a><br /><br />Ancak ortasında mavi boncuk bulunan altın yonca kolye yine de satın alındı. Kolye artık altın bir zincirle boynumdaydı. Kuyumcudan çıktık, anneannem, fahriye teyze ve ben kaldırımda yürüyorduk. Ben sağ elimi avucum açık bir biçimde göğsümde kolyenin altında tutuyordum. Neden öyle yaptığımı da bilmiyordum. Düşünerek bilinçli olarak yaptığım bir hareket değildi.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglH9j77tsZKtdxTCQLkpdMjQFrbNmAATu-IJvPvK-JObJow-eGGmacFy9iyK37VBTQM04uM6U-7gDpcxxMnLSfNipsDVdb7nFaK2cH8Z1PgUiCB4YeS8TjjQ3z1ev2IsSHZ9EfPxYvk0A/s1600/kuyumculuk.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglH9j77tsZKtdxTCQLkpdMjQFrbNmAATu-IJvPvK-JObJow-eGGmacFy9iyK37VBTQM04uM6U-7gDpcxxMnLSfNipsDVdb7nFaK2cH8Z1PgUiCB4YeS8TjjQ3z1ev2IsSHZ9EfPxYvk0A/s400/kuyumculuk.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628469736923167906" /></a><br /><br />Sonra Fahriye teyze neden öyle yaptığımı, yürürken neden öyle durduğumu sordu. "Yoksa kolyenin düşmesinden mi korkuyorsun?" dedi. Benim aklıma daha önce böyle bir fikir gelmemişti. Elimi bu söz üzerine ya ben aşağı indirdim ya da o tam hatırlayamıyorum. Kollarım şimdi yürürken iki yanımdaydı. Ancak bu şekilde durmak bana rahatsızlık veriyordu. Rahatsız oluyordum. Beni rahatsız eden bir his vardı. Elimi yeniden avucum açık bir biçimde kolyenin altına göğsümün hizasına getirdim. Ancak bu hareketim kolyenin düşeceği ile ilgili bir endişe, korku ya da düşünce ile ilgili değildi. Sadece aksi halde yani kollarım iki yanda durduğumda hissettiğim rahatsızlık duygusu ile ilgiliydi.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjgESIelrxS2rKoBI69GdW6wDz7DmfGVUdw-Im6sPxfIvGDJWjmrg0IuleT-4Cw0_bgPdwYgA9DXfqSWGPFqlNgn4Sc_jzR6vxrVS7ZZKXbBYqkyHK9C8XcaClEdb3FoI-dY_2TWHfjfc/s1600/yonca2.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 300px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjgESIelrxS2rKoBI69GdW6wDz7DmfGVUdw-Im6sPxfIvGDJWjmrg0IuleT-4Cw0_bgPdwYgA9DXfqSWGPFqlNgn4Sc_jzR6vxrVS7ZZKXbBYqkyHK9C8XcaClEdb3FoI-dY_2TWHfjfc/s400/yonca2.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628469918105471058" /></a><br /><br />Yolda ilerlemeye devam ederken birden kolye zincirinden koparak avucuma düştü. Onlar da şaşırdılar. Tekrar kuyumcuya geri dönüp benim beğendiğim, istediğim ortasında mavi boncuk olmayan zarif altın yonca kolyeyi aldık. Diğerini geri verdik. Benim için enteresan, hayret verici bir olaydı. İlginç bir anı olarak hafızamda kayıtlı. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6fdtY3qCKEJWpng1FgdeIpau1oCX91HUscXDHb-9tYDNNlzqvOJn0j13sB7N13ZqnqnsapEq65UIWNT96e4cSMR4D8XqcMZVKuAeSNvh7zwCPCg7R2RYdVo2xgeYpQhZXczC7flEWpgo/s1600/kuyumcu1.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 300px; height: 272px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6fdtY3qCKEJWpng1FgdeIpau1oCX91HUscXDHb-9tYDNNlzqvOJn0j13sB7N13ZqnqnsapEq65UIWNT96e4cSMR4D8XqcMZVKuAeSNvh7zwCPCg7R2RYdVo2xgeYpQhZXczC7flEWpgo/s400/kuyumcu1.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5628470079810459266" /></a>Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-79645321381716738682011-06-23T19:35:00.007+03:002011-06-23T19:42:23.207+03:00Ders Seçimi Hakkında Bir Rüya<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEga3bqLRxWp-LW40RXJ8dxqdcis4YkUQ1U1xVdoBex7k7YkVVI8nywoV0vdBALXRXd-SDGqOre3V520HK-jraPmed2zaHA3FvWu6X231RzEo8SVlb493p1tvHhweyhG5Bj3e4xBfcDMQKU/s1600/6a010536b2044c970b01156fb46fe5970c-800wi.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 266px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEga3bqLRxWp-LW40RXJ8dxqdcis4YkUQ1U1xVdoBex7k7YkVVI8nywoV0vdBALXRXd-SDGqOre3V520HK-jraPmed2zaHA3FvWu6X231RzEo8SVlb493p1tvHhweyhG5Bj3e4xBfcDMQKU/s400/6a010536b2044c970b01156fb46fe5970c-800wi.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621455064159448786" /></a><br /><br />Üniversitedeyken başarılı bir öğrenci olmama rağmen muhasebe derslerini pek sevmezdim. Sanırım ikinci sınıftaydı, o zamana kadar hiçbir dersten bütünlemeye kalmamama rağmen envanter bilanço dersinden bütünlemeye kalmıştım. Sevmiyordum muhasebe ile ilgili dersleri. Bütünlemeden geçtim ama o kadar sıkılmıştım ki, kafamı kesseler muhasebe ile ilgili bir ders seçmem şeklinde bir büyük laf etmiştim. <br /><br />Ders seçme aşamasına geldiğimizde ise öğretmenlerimiz sınıfa gelip öncelikle dersi tanıtıyorlardı. Ben de üst sınıflarla bir ön görüşme yapmış, hangi derslerden daha rahat bir şekilde geçebileceğimizi sormuş, bu derslerin hocaları konusunda bilgi almıştım. Maliyet muhasebesi demesinler mi? Bunu aklımın bir köşesine yazdım. Ama henüz karar vermemiştim. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilWK7NFLd5PU42zVPsGuG2OPTyaReZE9NfRoX3PMYlL7tC8pmGI27g71CgbFtlcZI4MyejF4e47t0UTY3ROvrrFUQxcpACzVvPVLh3fRqQYE0Yim_inRg7xHGueQSWdvvnX3LghnLxyK0/s1600/images-2.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 228px; height: 221px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilWK7NFLd5PU42zVPsGuG2OPTyaReZE9NfRoX3PMYlL7tC8pmGI27g71CgbFtlcZI4MyejF4e47t0UTY3ROvrrFUQxcpACzVvPVLh3fRqQYE0Yim_inRg7xHGueQSWdvvnX3LghnLxyK0/s400/images-2.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621455155072835602" /></a><br /><br />Bu sıralarda bir rüya gördüm. Rüyamda sınıftaydım. Her zamanki yerimde oturuyordum ama kendimi görmüyorum tabi. Karşımda hocanın masası vardı. Sıralar ve masa gerçekte olduğu gibi açık mavi renkteydi. Hocanın üstünde siyah bir hırka vardı. Hocayı masasında oturur vaziyette görüyordum. Oturduğu için masanın üstünde kalan kısmını görüyordum ama başını görmüyordum. Oturduğum sıradan baktığımda sağ tarafta birkaç kitap üst üste duruyordu. Sonra uyandım. Ders seçim aşamasında olduğumuz için bu herhalde seçeceğim ders ile ilgili bir rüya, hadi bakalım hayırlısı demiştim. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgK45DzBlBAWpQMTlAGuXhq8rh1l6cwSpKD8sltgOQ4trXyPesdC7EGITFWUmT2WkYwdpZWy57DSMq_9a5Zo2D52dAVcsnPgU_Idqx7oDFVuhc1i-zZRBLffMheIl288hL8urUsq_s66fQ/s1600/dream.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 250px; height: 352px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgK45DzBlBAWpQMTlAGuXhq8rh1l6cwSpKD8sltgOQ4trXyPesdC7EGITFWUmT2WkYwdpZWy57DSMq_9a5Zo2D52dAVcsnPgU_Idqx7oDFVuhc1i-zZRBLffMheIl288hL8urUsq_s66fQ/s400/dream.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621455268149527186" /></a><br /><br />Okula gittim. Sınıfa daha önce görmediğim, bir hocam girdi. Dersini tanıtım amacıyla gelmişti. Sınıfa girince işleyeceği programı özetleyen kağıtları hepimize dağıttı. Programa baktım. Gayet güzel özetlenmişti. Bu şekilde özet bir program sunulması hoşuma gitmişti. Ufak tefek bu hanım maliyet muhasebesi hocamızdı. Masasında oturuyordu. Programın yazılı olduğu kağıttan başımı hafifçe kaldırınca karşımda masasında oturan hocamı gördüm. Masası bizim sıralarımızdan yüksekte duruyordu. Sınıftaki sıralar ve masa açık mavi renkteydi. Hocanın masası yüksekte olduğundan oturduğum yerden başımı hafifçe kaldırdığımda onu masada otururken görüyor ama başımı daha fazla kaldırmadığım için yüzünü görmüyordum o anda. Gerçek hayatta olduğumuz için bu sefer başımı kaldırıp yüzüne baktım. Üstünde siyah bir hırka vardı. Sol tarafında da aynı rüyamda gördüğüm gibi üst üste konmuş kitaplar. Ben karşısında olduğum için bana göre sağında. O görüntüyü gördüğüm anda içimi çok yoğun bir duygu kapladı bu anı daha önce yaşadığıma dair ve maliyet muhasebesi dersini seçmeye karar verdim. Bu dersten de sorunsuz bir şekilde geçmiştim.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqdaLDcCazuBQ-YVG-KxbMAG59eWouQUDR8r5Z6n_IvQf2KJO-L2Y4F44hZrL95k9J7nG4jrcC71Apcl7izU85y6IekhnFxWV711ff8l7Sf9mS54b8zw6zy_GN6JWkG9FiDhJs3hmrOOQ/s1600/ruya.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqdaLDcCazuBQ-YVG-KxbMAG59eWouQUDR8r5Z6n_IvQf2KJO-L2Y4F44hZrL95k9J7nG4jrcC71Apcl7izU85y6IekhnFxWV711ff8l7Sf9mS54b8zw6zy_GN6JWkG9FiDhJs3hmrOOQ/s400/ruya.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621455392601014642" /></a><br /><br />Bu karar üst sınıftan aldığım bilgiler doğrultusunda hem mantıklıydı hem de gördüğüm bu rüya ve bu duygu beni etkilemişti. Rüyaların henüz çözülememiş yanları olduğunu düşünüyorum. Bazı rüyalar günlük yaşantımızdan etkilenerek gördüğümüz rüyalar olurken bazıları haberci rüyalar olabiliyor. Sanırım ruhumuz uyuduğumuzda zaman ve mekanda sınır tanımıyor, yolculuk yapıyor. Hiç bilmediğimiz yerlere gidiyor, hiç tanımadığımız yüzler görüyoruz. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBDMqsDgf3eYbco7HtYy3iWTC8EG0bWBk9JhQ6vL78DVZb8vCTGB5eo4ym5MWrgjKfzB06wVkcfPVGrVStb3WkWy84Ohc3654gmup6exKXWCA_QKP2D37v2eGgAdyl7XlaY71DDbCoERU/s1600/ruyalarla-ilgili-15-sasirtici-gercek-525921.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 287px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBDMqsDgf3eYbco7HtYy3iWTC8EG0bWBk9JhQ6vL78DVZb8vCTGB5eo4ym5MWrgjKfzB06wVkcfPVGrVStb3WkWy84Ohc3654gmup6exKXWCA_QKP2D37v2eGgAdyl7XlaY71DDbCoERU/s400/ruyalarla-ilgili-15-sasirtici-gercek-525921.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621455523825726082" /></a><br /><br />Bazen konuşmadan anlaşıyoruz. Bilgiler alıyoruz. Dokunduklarımızı hissediyor, rüyada olduğumuz halde kendimizi gerçek hayattaymış gibi hissediyoruz. Rüyaların hâlâ çözülememiş bir dili ve sırları olduğunu düşünüyorum.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh37GutJYs2q2G2pW_C_wPAjMuiZ6goPJyiNPqJus8onyaWQMXYjfpCyKNRDEISPJzaO8NhAD4pInVIqCnRWvPN5Wbw5tCqND4P4lEmyg11L9AOARulBd6XtLQbLTDH8TVLYfwf8BimSnU/s1600/ravensburger-tatli-ruyalar-puzzle-300-parca-36007249-0.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh37GutJYs2q2G2pW_C_wPAjMuiZ6goPJyiNPqJus8onyaWQMXYjfpCyKNRDEISPJzaO8NhAD4pInVIqCnRWvPN5Wbw5tCqND4P4lEmyg11L9AOARulBd6XtLQbLTDH8TVLYfwf8BimSnU/s400/ravensburger-tatli-ruyalar-puzzle-300-parca-36007249-0.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621455674491090050" /></a><br /><br />Yapılan 4 yoruma <a href="http://www.hafif.org/yazi/ders-secimi-hakkinda-bir-ruya">buradan</a> ulaşabilirsiniz.Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-19150826900080403912011-06-23T19:10:00.017+03:002011-06-23T19:34:54.262+03:00Doğa, Mucizeler ve Büyük Göçler Koleksiyonu<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_b7idKXsmjsdKS8Eo-00GUXrsOjd5JQK7zd6Ryy2GYuYuWLJlIDCb5DCqCRdsHeHXVN01DcnOh04qyuRJaLB8s4XFL5yJljGCGgDsXNgGzJX_Z7bv_Y0hUrMxv9tnnmcgP_NYXu4V1LA/s1600/wet-green-forest-washingtondc-from-taftbridge-403pm-21april2010.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_b7idKXsmjsdKS8Eo-00GUXrsOjd5JQK7zd6Ryy2GYuYuWLJlIDCb5DCqCRdsHeHXVN01DcnOh04qyuRJaLB8s4XFL5yJljGCGgDsXNgGzJX_Z7bv_Y0hUrMxv9tnnmcgP_NYXu4V1LA/s400/wet-green-forest-washingtondc-from-taftbridge-403pm-21april2010.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621449067489538674" /></a><br /><br />Daha önce gazeten kuponla bir belgesel seti almamıştım. Şimdi ise elimde 49 kupona aldığım National Geographic’in “Doğa, Mucizeler ve Büyük Göçler Koleksiyonu” var. Ümitle beklemek ve sabretmek güzeldi. Bu setin içinde otuz dvd, onların kitapçıkları ve iki tane üç boyutlu gözlük var. Bu dvdler deniz canavarları 3d, büyük göçler bir, iki, üç, leoparın gözleri, çöküş, Akdeniz’in kayıp gemileri, Gelibolu karanlıktaki sırlar, kayıp filo, ikinci dünya savaşının bilinmeyen hikayeleri, mavi balina krallığı, Mısır ölümsüzlüğe giden yol, olağanüstü öyküler vampirler, anne karnında ikizler, üçüzler, dördüzler, anne karnında hayvanlar, muhteşem makine insan vücudu, Afrika’nın ölüm makinaları, Hindistan’daki on iki öldürücü hayvan, Amazon’un katil hayvanları, Okyanusların ölümcül hayvanları, Şehirdeki canavarlar,Manş tüneli, Petronas kuleleri, Airbus A380, cruise gemisi, çarpışma rotası, zaman bombaları, yıldız kapıları, evrende başka canlılar var mı ?, uzay fırtınaları başlıklarını taşıyor. <br /><br />Oldukça büyük bir kutunun içinde yer alan seti eve getirirken taşımakta zorlandım. İlk önce kitapçıkları inceledim. Ardından dvdleri inceledim. Çoğu dvd, kutularının içinde sabit durmuyordu. Hepsini açıp tek tek düzelttim. İlk önce üç boyutlu olan deniz canavarları dvdsini izledim. Ardından ölümle yaşam arasında büyük göçler bir dvdsinin ilk yarısını. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrK482z_IK7NIJ5zDCKrKeKv68phQukPNaFzKNhUMq06oJ7cGzTef3EurrdZXldVAlfyw-5bk276gPasCuclVUzZkl2-CK58p-FjlAWj-Fd-7YjKACMAdyrKJuJkYZU-qFL8ZfF3LQCjY/s1600/346509-2.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 270px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrK482z_IK7NIJ5zDCKrKeKv68phQukPNaFzKNhUMq06oJ7cGzTef3EurrdZXldVAlfyw-5bk276gPasCuclVUzZkl2-CK58p-FjlAWj-Fd-7YjKACMAdyrKJuJkYZU-qFL8ZfF3LQCjY/s400/346509-2.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621449166044117874" /></a><br /><br />Üç boyutlu deniz canavarları isimli dvdde görüntüler güzeldi. Üç boyut hissini yaşatıyor. Eski çağlarda kıtalar henüz bugünkü şeklini almamışken okyanuslarda yaşayan deniz canlılarını anlatıyordu. Kansas’ta bir paleaontolog ekibinin bulduğu kemiklerden yola çıkılarak günümüzden seksen iki milyon yıl önce yaşamış büyük deniz canlılarının yaşantısı anlatılıyordu. Bu zamanda yaşamış ender bulunan bir Dolikorinkops’un kısa adıyla Doli’nin hayatından bahsediliyordu. Bu canlı geç kretase döneminden bir deniz sürüngeniydi. Hızlı yüzen ve yunusa benzeyen bir deniz canlısı. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiQZIjDAxk2XeWbNEUvM8MVGiSZKT91rAkXPrn4OdXmx8mhy8tYBdN1u99gZCdEO0kM2pPoI1OlAuRNRUjAjdSY-Yar1A6JQ5vmfbSVZtbj8_fiznX09JTS7trRC3sdrynJ3HQDF-kWX8/s1600/sea-monsters-deniz-canavarlari-3d-26087982-0.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiQZIjDAxk2XeWbNEUvM8MVGiSZKT91rAkXPrn4OdXmx8mhy8tYBdN1u99gZCdEO0kM2pPoI1OlAuRNRUjAjdSY-Yar1A6JQ5vmfbSVZtbj8_fiznX09JTS7trRC3sdrynJ3HQDF-kWX8/s400/sea-monsters-deniz-canavarlari-3d-26087982-0.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621449311104296034" /></a><br /><br />Yalnız dvdde ses konusunda bir problem vardı. Ses hafif kesik kesik geliyordu. Bu setin içinde yer almayan bir dvd ile denedim. Bu derece bir sorun yaşamadım. Bilgisayarımdaki bir program eksikliğinden mi kaynaklanıyor acaba diye düşünmüştüm.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAC97LH4LPpMsDY9_xJkiQNicRb0yj4FYXIaIDXpOY7AjUM91Sr7UWIUsGRFJdH597vcghppGN1NBu61RFY5C2kZ8DwIMn946zyL4MqGMjInoOm3lhu3s-aCdwlvlZ0YT7ooq085dY5yQ/s1600/planet-earth.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 298px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAC97LH4LPpMsDY9_xJkiQNicRb0yj4FYXIaIDXpOY7AjUM91Sr7UWIUsGRFJdH597vcghppGN1NBu61RFY5C2kZ8DwIMn946zyL4MqGMjInoOm3lhu3s-aCdwlvlZ0YT7ooq085dY5yQ/s400/planet-earth.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621449454815737858" /></a><br /><br /><a href="http://www.belgeselizle.org/belgeseller/Tarkan-in-sesinden-Buyuk-Gocler-Belgeseli-890.html">Büyük göçler </a>serisinin Türkçe dublajını ise Tarkan yapmış. Şarkıları hoş ama bu şekilde bir belgeselde onun sesini duymak benim dikkatimi dağıttı. Üstelik seste bir problem yaşıyorken. O yüzden İngilizce olarak Türkçe altyazılı izledim. Daha önce <a href="http://video.google.com/videoplay?docid=-4546951062424006556#">BBC’nin Planet Earth </a>isimli belgeselini izlemiştim. Beş dvd’den oluşuyordu. Muhteşemdi. Dağlar, ovalar, mağaralar, çöller, ormanlar, buzullar, okyanuslar, yeryüzü son derece etkileyici görüntülerle inanılmaz bir çalışmanın ürünü olarak bize sunulmuş. Mevsimlerin büyüleyici değişimi, hayvanların göçleri, doğanın muhteşem güzelliği, otların, çiçeklerin büyümesi, hayvanların yaşantısı, içinde hepsini bulmak mümkün. Bu belgesel serisinin çekim aşamalarını izlemekte en az belgesellerin kendisini izlemek kadar güzeldi. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWBU42fJTL3PruMUdj2betZfqVypGebkuXA3kVjC3rXdfP_5Zz_Tc9FW_lWJfECEq2vEO4GBH-sd8O8J2MPA0W5fsysh5KFxRfonrp_CKRtvB3eK9T6nznWOvpgc2egw4XkTqnFiPhLpU/s1600/blue-bird-of-paradise.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 287px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWBU42fJTL3PruMUdj2betZfqVypGebkuXA3kVjC3rXdfP_5Zz_Tc9FW_lWJfECEq2vEO4GBH-sd8O8J2MPA0W5fsysh5KFxRfonrp_CKRtvB3eK9T6nznWOvpgc2egw4XkTqnFiPhLpU/s400/blue-bird-of-paradise.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621449630359493074" /></a><br /><br />Rengarenk kuşların ormandaki dansı, maymunların eğlenerek nehri geçişi, penguenlerin zor kutup koşullarındaki mücadeleleri, <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWx8Re6gT-Ym8JbR86igyavC_EZRIm9zgKZ23_6T2E6RQ9TfOLF9DvwOMVjisGm8d6SbBRj_7fcxOrAn8T2QD37inl-bRTlhky1fVI0AeunVUDQt56ygn1-ojErqBepPwbhkmMHpSx1c0/s1600/snow-leopard1.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 267px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWx8Re6gT-Ym8JbR86igyavC_EZRIm9zgKZ23_6T2E6RQ9TfOLF9DvwOMVjisGm8d6SbBRj_7fcxOrAn8T2QD37inl-bRTlhky1fVI0AeunVUDQt56ygn1-ojErqBepPwbhkmMHpSx1c0/s400/snow-leopard1.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621449800258992594" /></a><br /><br />bir kar leoparının yavrusunu yetiştirmesi, burada her halde hiç hayvan yaşamaz denen çöllerdeki rengarenk yaşam, insanların ayak basmadığı ormanlardaki canlılar, mağaraların ve okyanusların dibindeki ilginç yaşam türleri aklıma gelen konu başlıklarıydı.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheRkuQTXt7WkXVATWZt8JHZbZrD8oIgZvJ8Bv-i_svrMO-TMo8hf0ynPjCq6GuBCmvZ2qsBb4JdiE0arlSdm4a25mV20oa4hH42n6geT2wplHd3FdBbboRMVHMwuA63ykEYJkhak5cd0A/s1600/monkeywades-650x368.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 226px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheRkuQTXt7WkXVATWZt8JHZbZrD8oIgZvJ8Bv-i_svrMO-TMo8hf0ynPjCq6GuBCmvZ2qsBb4JdiE0arlSdm4a25mV20oa4hH42n6geT2wplHd3FdBbboRMVHMwuA63ykEYJkhak5cd0A/s400/monkeywades-650x368.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621449950349247922" /></a><br /><br />İzleyeli çok uzun süre oldu. Mutlaka izlenilmesi gereken bir belgesel serisi olduğunu düşünüyorum.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-nC5X43bgMEgf5rFScbzY6o4mHZHoxBPqzeUmgF5_WURS39wnfNCB4OJ8h8CGaMDalxK4NeYlzZX9MeBK2hBfl_Td-iTqziv6ZzQnXcLS2WA6kuHdhD9-T_Ylf4Yt1ZOWYVJkg-XDp0c/s1600/monkey.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-nC5X43bgMEgf5rFScbzY6o4mHZHoxBPqzeUmgF5_WURS39wnfNCB4OJ8h8CGaMDalxK4NeYlzZX9MeBK2hBfl_Td-iTqziv6ZzQnXcLS2WA6kuHdhD9-T_Ylf4Yt1ZOWYVJkg-XDp0c/s400/monkey.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621450098816359218" /></a><br /><br />National Geografic setinde yer alan büyük göçler bir isimli belgeselin ilk kısmında ise ağırlıkları elli tonu bulan, balinalardan daha hızlı yüzebilen ve daha derinlere dalabilen kaşalot isimli devasa bir canlı, Afrika antiloplarının göç yolculukları sırasında Mara nehrini geçişleri, kırmızı yengeçlerin yaşamlarını sürdürme mücadeleleri ve kral kelebeklerinin zorlu göçleri anlatılıyordu. <br /><br />Yavru bir kaşolot annesinin yanında on yıl kalabiliyormuş. Dünya okyanuslarında kendi başına gezmeye başladığında ise yaşı kırkı bulabiliyormuş. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjs9Lb5-dtUpHFT2-JpHu2ZEwVihHSd4Y1M7xfEbapv2avlQShCOE2a6rR-GP6ZQhBLmkGYF-QSgf3ZIWTS-NfKBkV2Pc-j0vlu2SpHSMs0H7T3KCzoV9OvvLVAR0LBLAtzkq3ITt1uIDQ/s1600/kaslolot.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 390px; height: 275px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjs9Lb5-dtUpHFT2-JpHu2ZEwVihHSd4Y1M7xfEbapv2avlQShCOE2a6rR-GP6ZQhBLmkGYF-QSgf3ZIWTS-NfKBkV2Pc-j0vlu2SpHSMs0H7T3KCzoV9OvvLVAR0LBLAtzkq3ITt1uIDQ/s400/kaslolot.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621450209058004834" /></a><br /><br />Yavru ilk zamanlarda annesi gibi derinlere dalamıyor. Annesi onu günde kırk dakika kadar yalnız bırakıp yüzelli kilo ahtapot ve mürekkep balığı yakalamaya gidiyor. Üç kilometre derinliğe dalabiliyor. Yönlerini bulmak için sonar sistemini kullanıyorlar. Çıkardıkları gıcırtı sesleri okyanus tabanından yansıyor. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJCSBJN0BnCUpy30oxR7-9-pKgKc3i1YYgC_rSZGyLcXwievmejaqnRv-MBb1G87tvDV-dEKHPctVGdIi7CMFcCj5XWbUMjVdSM0YxzslX5yNASboaybN6GI8lGvIF678kkH9mzn_Ix9w/s1600/fft15-mf132711.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJCSBJN0BnCUpy30oxR7-9-pKgKc3i1YYgC_rSZGyLcXwievmejaqnRv-MBb1G87tvDV-dEKHPctVGdIi7CMFcCj5XWbUMjVdSM0YxzslX5yNASboaybN6GI8lGvIF678kkH9mzn_Ix9w/s400/fft15-mf132711.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621450367438250066" /></a><br /><br />Afrika antilopları ise nehirden geçerlerken kocaman timsahlarla mücadele etmek zorundalar. Timsahlarsa kıtlık zamanlarında dayanabilmek için antiloplar geçerken karınlarını iyice doyurmaya bakıyorlar. Kocaman dişli ağızlarını büyük bir iştahla açıyorlardı. Karada dişi antiloplar doğum yaptığında da yavruları hemen ayaklanmak zorunda. Çitalar ve akbabalar yeterince güçlü olmayan ve hemen ayağa kalkamayan yavrular için hazırda bekliyorlardı. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1TcOJWmqiGZpXDtIDATTr7SYGCyLMMlCzzzqF1aVCp7i7VMkQVCyISSoxiaOOt2SaOeje3WeCM96B4g4OCr1u5laQ502HzraSeFSnVbY-NbpT6PF36ICw2vgYuy_YHckyjl7EDdPnv5A/s1600/geyik.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1TcOJWmqiGZpXDtIDATTr7SYGCyLMMlCzzzqF1aVCp7i7VMkQVCyISSoxiaOOt2SaOeje3WeCM96B4g4OCr1u5laQ502HzraSeFSnVbY-NbpT6PF36ICw2vgYuy_YHckyjl7EDdPnv5A/s400/geyik.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621450519009054082" /></a><br /><br />Dişi kırmızı yengeçlerin okyanus kıyısında ay ışığında, keselerine topladıkları yumurtalarını okyanusa bırakmak için yaptıkları dans ise gerçekten görsel bir şov gibiydi. Erkek kırmızı yengeçler dişlerden önce, sarı deli karıncaların olduğu, dik kayalıklardan indikleri yollardan geçerek zorlu bir yolculukla okyanus kıyısına varmışlardı. Bu sarı deli karıncaları da kargo gemileri adaya tesadüfen getirmişler. Sonradan çoğalan bu karıcalar yengeçlerin gözlerine ve ağızlarına asit püskürterek onlara saldırıyorlar.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEioWGnaN8NOMqJiQpZ5SQeHFoxI7jM8GT7rABe_o9dBehOTqTPVqIN7ioj49VeYofjfJbWKHWrD_Wx036T2berMvUgg4ceEyY_Ul167A7uVhIfqT86rX7AwNYZE9Bflu96NY040J2nwvho/s1600/2722701050104181437s600x600q85.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEioWGnaN8NOMqJiQpZ5SQeHFoxI7jM8GT7rABe_o9dBehOTqTPVqIN7ioj49VeYofjfJbWKHWrD_Wx036T2berMvUgg4ceEyY_Ul167A7uVhIfqT86rX7AwNYZE9Bflu96NY040J2nwvho/s400/2722701050104181437s600x600q85.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621450642022959778" /></a><br /><br />Kırmızı yengeçler sahile ulaştıklarında kaybettikleri suyu ve tuzu okyanustan karşılamak isterlerken bir kaçı boğularak balıklara yem oldu. Kalanlar ise çiftleşmek için dişileri bekleyerek yuva kazdılar. Dişi Kırmızı yengeçlerin ay ışığındaki muhteşem danslarından sonra kırmızı bebek yengeçlerin okyanustan karaya doğru sürüler halinde ilerleyişlerini izlemek de muhteşemdi. <br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwaaMDZTAErFnQkd1E0R1kNFBTVmo2nJ1epTFwTK6sBtkPqiK7Y1pFkw6-YUvHNfny9rEGv6__PIjCpFuhv5tJ27E_qBbh8cS61XAD8JssP-OyZogDKac31q2WtFGHKxd2ZEoFCz1W0oM/s1600/mm7163-06091310638.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 267px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwaaMDZTAErFnQkd1E0R1kNFBTVmo2nJ1epTFwTK6sBtkPqiK7Y1pFkw6-YUvHNfny9rEGv6__PIjCpFuhv5tJ27E_qBbh8cS61XAD8JssP-OyZogDKac31q2WtFGHKxd2ZEoFCz1W0oM/s400/mm7163-06091310638.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621450808389083378" /></a><br /><br />Hayvanlar yönlerini genetik kodlarına, dünyanın manyetik alanlarına, ay ve güneşe göre buluyorlar. Göçler, buluşmalar hep bir düzen içinde. İnsanlar gibi düşünemez denilen hayvanların böyle mükemmel bir düzen içinde hareket etmeleri çok etkileyici gerçekten. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGAE_vNFf3ERdQIv13nxJH-o3mOClnU-gDb0le1f_ILvyWhurJHMjs5pUNmE1mf25_h1D5Equs9UDQagl2TPnNcC6VvAPylLqhVMACZw_Rc_BsOtBJMegfe8M6hbul4P876KlrKJQOHKA/s1600/monarch-kral-kelebegi.gif"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 302px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGAE_vNFf3ERdQIv13nxJH-o3mOClnU-gDb0le1f_ILvyWhurJHMjs5pUNmE1mf25_h1D5Equs9UDQagl2TPnNcC6VvAPylLqhVMACZw_Rc_BsOtBJMegfe8M6hbul4P876KlrKJQOHKA/s400/monarch-kral-kelebegi.gif" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621450972108040450" /></a><br /><br />Bir de kral kelebeklerinin Meksika ormanlarından Kanada’ya yolculukları beş ay üç nesil sürüyordu. Amerika’nın kuzeyine varan bu üçüncü nesil kral kelebekleri ipek otlarına konuyorlardı. Bu otlar zehirli. Kral kelebekleri de parlak turuncu renkteler onlar da zehirliler. Dişi kelebek ipek otlarına 200 yumurtasını tek tek bırakıyordu. Bu doğacak nesil ise dördüncü nesil olup süper nesil olarak adlandırılıyor. Çünkü bu nesil anne babalarından on kat daha uzun yaşıyor ve daha fazla dayanıklılığa sahipler. Ataları üç nesilde buraya gelmişken süper nesil, tek bir nesilde geri dönebiliyor. Bir tırtılın kelebeğe dönüşümünü izlemek çok güzeldi. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWrEQbqDBdawrj2V4xu34GhEjRR_6dq_JEg86ffFM4Bd9ApbtKHBOejUlKc5ZA8gaOJ-OeEb2CR0DHyKaffRyYpMuvA_cD33Nl-jF6PpCgrYjSMop434VCw44KVWRhnFIUZRAyq4vjTuA/s1600/kelebek2.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWrEQbqDBdawrj2V4xu34GhEjRR_6dq_JEg86ffFM4Bd9ApbtKHBOejUlKc5ZA8gaOJ-OeEb2CR0DHyKaffRyYpMuvA_cD33Nl-jF6PpCgrYjSMop434VCw44KVWRhnFIUZRAyq4vjTuA/s400/kelebek2.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621451171741296498" /></a><br /><br />Meksika’ya geri döndüklerinde ise bu yolculuğu başlatan ataları gibi ağaçlar konarak baharın gelmesini bekliyorlardı. Görüntüleri çok hoştu. Dallara konan turuncu renkli kral kelebekleri baharda çiçek açan ağaçları hatırlatıyordu. O kadar çoklardı ki ağaç sanki kelebek ağacı gibi gözüküyordu. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAE-4TzWruhZuvzBDDocJw7c-Bfmz7ll79uva47kMlr3IPgOHXl24UgCh5dOA7BQtIYLh_ijbYWYyU8LQhrAO3Y9D8VvGzs7iS_wx1NM9vT_SiAJyTiF2BZpsmcQYwB_Qt2oEeDRcy2-U/s1600/monarch2.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 304px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAE-4TzWruhZuvzBDDocJw7c-Bfmz7ll79uva47kMlr3IPgOHXl24UgCh5dOA7BQtIYLh_ijbYWYyU8LQhrAO3Y9D8VvGzs7iS_wx1NM9vT_SiAJyTiF2BZpsmcQYwB_Qt2oEeDRcy2-U/s400/monarch2.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621451299127864322" /></a><br /><br />İzlediklerimden ilk aklımda kalanlar şimdilik bunlar. Doğayı, hayvanları, bitkileri çok seviyorum. Belgeseller yoluyla doğayı keşfe çıkmak hayranlığımı ve sevgimi kat be kat arttırıyor.<br /><br />Yapılmış olan 18 yoruma <a href="http://www.hafif.org/yazi/doga-mucizeler-ve-buyuk-gocler">buradan</a> ulaşabilirsiniz.Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-48397281785935565892011-06-23T18:45:00.018+03:002011-06-23T19:09:33.404+03:00Aref Ghafouri’nin Muhteşem Gösterisi<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-maLq_1CXIn053xODAyuXTNNrrGkFolvAZIigN1Ud_Ciml-BrokA5cQVCyFNaN16l_Ob-5ORIVoZ4DLi47UU1CIVnNCX_Aamviyoga_hmdY37bBY9ioDLHWbvgBUDZl1FF07uPAC6WIs/s1600/yt.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 313px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-maLq_1CXIn053xODAyuXTNNrrGkFolvAZIigN1Ud_Ciml-BrokA5cQVCyFNaN16l_Ob-5ORIVoZ4DLi47UU1CIVnNCX_Aamviyoga_hmdY37bBY9ioDLHWbvgBUDZl1FF07uPAC6WIs/s400/yt.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621442527957662146" /></a><br /><br />Yetenek sizsiniz yarışması keyifle izlediğim programlardan biri. Özellikle gerçekten yetenekli olup, bu yeteneğini harika bir sunumla birleştirenlerin gösterilerini izlemek ayrı biz zevk oluyor. İnsan zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor. Bizde evde kendi aramızda yarışmacıları değerlendirip evet veya hayır diyoruz. Hülya Avşar, Acun Ilıcalı ve Ali Taran birlikte çok hoş bir jüri oluşturmuşlar. İçten yorumları ve samimi davranışları var. Özellikle Ali bey’in esprileri programa ayrı bir renk katıyor.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBzbq5bhDRoBtICuq3lhHYACwckkbOb5SPlDN1DZUA2efXj9s8iL_mTXnttFf5x5Eg3ZF-2LSXRGWEfoZXSd9oWnI5iqTP901dkj_Xp-tXx9tTK9XArw0jobjopdy9oBCmyJWXNJ3jEPs/s1600/yetenek-sizsiniz-sihirbaz.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 283px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBzbq5bhDRoBtICuq3lhHYACwckkbOb5SPlDN1DZUA2efXj9s8iL_mTXnttFf5x5Eg3ZF-2LSXRGWEfoZXSd9oWnI5iqTP901dkj_Xp-tXx9tTK9XArw0jobjopdy9oBCmyJWXNJ3jEPs/s400/yetenek-sizsiniz-sihirbaz.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621443332982874146" /></a><br /><br />Bu programda büyük bir hayranlıkla ve keyifle izlediğim gösterilerden biri Aref Ghafouri’ye aitti. Kendisi İranlı. İranda iken yabancı öğrenci sınavı ile ilgili bir ilan gören Aref bu sınava katılması ve başarıyla geçmesi sonucu Türkiye’ye gelmiş. Odtü’de okuyor. Gerçekleştirdiği ilizyon gösterisiyle herkesi kendine hayran bırakan Aref ilk gösterisinde üç evetle uğurlanmıştı. Gösterisi dört aşamalı idi.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhAWBUzPHP7c93E1dEx_G69ZPC6AMXVm-dd7T2dBPKOctxS2_C5tiH63ZenyqZdoKL3Vj6vbO2pS7L7MF8RLSxtJ5Zho105h-FwipMheSsCnpKbm4hkHUczZAT83D-BfI-ovm4xLVgnPdg/s1600/aref-ghafouri.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 267px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhAWBUzPHP7c93E1dEx_G69ZPC6AMXVm-dd7T2dBPKOctxS2_C5tiH63ZenyqZdoKL3Vj6vbO2pS7L7MF8RLSxtJ5Zho105h-FwipMheSsCnpKbm4hkHUczZAT83D-BfI-ovm4xLVgnPdg/s400/aref-ghafouri.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621443514928530434" /></a><br />Gösterisinin İlk aşamasında Uri Geller gibi bir kaşığı büktü, ancak fiziksel gücünü kullanarak değil. Metal kaşığın boynu sanki ellerinin arasında eridi ve en sonunda kırıldı.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0STXybjvo6RAMr5HWIZC6oYQGrvj94Sv3ETOD_RgsCKJk7POpi3evnxK9nzRcN_BndplqvgzbnXZ1hQ3hGFsCUxeDmD531-iNflb1KuaEm6sCn4E4nJjmz8sOW0shVgO7WoztKeRWH78/s1600/aref-ghafouri-98507.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 300px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0STXybjvo6RAMr5HWIZC6oYQGrvj94Sv3ETOD_RgsCKJk7POpi3evnxK9nzRcN_BndplqvgzbnXZ1hQ3hGFsCUxeDmD531-iNflb1KuaEm6sCn4E4nJjmz8sOW0shVgO7WoztKeRWH78/s400/aref-ghafouri-98507.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621443692106328370" /></a><br /><br />İkinci aşamada iskambil kağıtlarını kullandı. Jüriden avucunun içine bakarak bir tahminde bulunmasını istedi. Aref Acun bey’in siyah ve kırmızı renkleri arasında bir tercih yapmasını istedi. Acun bey kartın siyah renkte olmasını tercih etti. Hülya hanımın maça yada sinek grubundan birini seçmesini istedi. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSj0wEqpozP4HxwA79LdPcbDCeoV_jtpvYAStsNG4hIOjkGzRMILrrwnZc-1xozhFrD4RjLe0gjxiW5a9a854xN1Lqy1y0_hBeLXBq4e3QNU9y1YIxJKJCVz0EpGi_yrMQQr9WT5EhXfI/s1600/sonradan.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 284px; height: 177px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSj0wEqpozP4HxwA79LdPcbDCeoV_jtpvYAStsNG4hIOjkGzRMILrrwnZc-1xozhFrD4RjLe0gjxiW5a9a854xN1Lqy1y0_hBeLXBq4e3QNU9y1YIxJKJCVz0EpGi_yrMQQr9WT5EhXfI/s400/sonradan.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621443864540000114" /></a><br /><br />Hülya hanım maçayı seçti. Ali bey de birden ona kadar sayılar ve papaz, kız ve vale seçeneklerinden birini seçecekti. Kız dedi. Aref daha önceden destedeki bir kartı ters çevirmiş. desteyi eline aldı ve kapalı olan kartı açtı. Kart maça kızıydı. Herkes hayretler içinde kaldı.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCFK-lT_3E_OclGOx3P9Mr25lrVK0PgN_QVGwcSdHy29H3qbh-8DhxKHAfEuhbW-GWaq8FX8cTUSgqicq_t21VtIN0kL_pmsZrU8Ad3yhAaHim4DrkF4hlLKB4GgAd27DjC_S4QsOwdwA/s1600/174639-173971599304976-6529338-n.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 302px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCFK-lT_3E_OclGOx3P9Mr25lrVK0PgN_QVGwcSdHy29H3qbh-8DhxKHAfEuhbW-GWaq8FX8cTUSgqicq_t21VtIN0kL_pmsZrU8Ad3yhAaHim4DrkF4hlLKB4GgAd27DjC_S4QsOwdwA/s400/174639-173971599304976-6529338-n.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621444068069449570" /></a><br /><br />Gösterinin üçüncü aşamasında ise sahneye seyirciler arasından iki kız ve iki erkek çıkarıldı. Gelen seyircilerden biri Aref’in elinde bulunan kağıtlardan birini seçti. Kağıtlarda birkaç ünlü Hollywood yıldızının ismi vardı. Sonra Aref boş bir kağıdı makasla kesmeye başladı. Seçilen kağıt açıldığında kağıttaki isim Brad Pitt’in ismiydi. Aref de kestiği kağıdı açtı ve siyah ceketinin yakasına doğru tuttu. Resim Brad Pitt’e aitti. Herkes şok olmuştu.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilEK_fW4anKRJ-wghewekAYX9J8hPBMba7XdQV2rIDcTU4yXYHvgXu8peHBKbhL5d5UanGOjQ8xsPZTvIuPo36Y31LOlU_Y-FKB_q0Ed78xzZktp3WGzIDfR0Feeef7NSgQsKYEdxNFSk/s1600/158674-191532124197315-191530090864185-28668-1790-b.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilEK_fW4anKRJ-wghewekAYX9J8hPBMba7XdQV2rIDcTU4yXYHvgXu8peHBKbhL5d5UanGOjQ8xsPZTvIuPo36Y31LOlU_Y-FKB_q0Ed78xzZktp3WGzIDfR0Feeef7NSgQsKYEdxNFSk/s400/158674-191532124197315-191530090864185-28668-1790-b.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621444483885824002" /></a><br /><br />Gösterinin dördüncü ve son aşamasında ise sayıları kullandı. Sahnede bulunan dört kişinin herbirinden 4 haneli bir rakam yazmasını istedi. Sonra onları topladı. Çıkan rakam 19519’du. Masanın üzerinde ise açılmamış bir zarf vardı. Üzerinde de bir soru işareti. Bu zarfın içinden katlanmış büyük bir kağıt çıkardı. Açtığında seyircilerin gördüğü rakam ise biraz önce bulunan ile aynıydı.19519. Herkes büyük bir şaşkınlık ve hayranlıkla onu alkışladı.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5LprjrscDLJuYz3lt7T96MHAGXhlMlV70z67lcOloj2C49rXiNkcrLfuOcRp4Woo7kfpvxqQvvyIMa4ETiEJLE5Dc0FsK4leV7NXpqXUJnW0kFyDZZDPY2eutkOssFMgY9v70QcgXKpo/s1600/sayi.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 252px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5LprjrscDLJuYz3lt7T96MHAGXhlMlV70z67lcOloj2C49rXiNkcrLfuOcRp4Woo7kfpvxqQvvyIMa4ETiEJLE5Dc0FsK4leV7NXpqXUJnW0kFyDZZDPY2eutkOssFMgY9v70QcgXKpo/s400/sayi.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621444900465877282" /></a><br /><br />Pazar akşamı ise yetenek sizsiniz’de yarı final akşamıydı. Ve Aref de yapmış olduğu muhteşem gösteriyle yarı finale katılmaya hak kazanmıştı. Sahnede sakin ve karizmatik tavırlarıyla dikkat çeken Aref yeteneği ve zekasıyla herkesi etkilemeyi başardı. Çok özel bir yeteneği sergilemesinin yanında gerçekleştirdiği inanılmaz gösteriyi harika bir sunumla birleştirmesi beni de çok etkiledi.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1QEaSN7w3BQy_yeRulC2WAgYNpR8HcSFOW2TT4tC3-5eifuM4OQUQNOFCprVGP-Z6JY7htgNGSQoxh8cqZM_wd6A-2Hy2I3e3lmIPoRwYpQn2TBni2F9lAMNdWF4je7DaGBWgo6WeabE/s1600/upyoqi1uuyeeayg.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1QEaSN7w3BQy_yeRulC2WAgYNpR8HcSFOW2TT4tC3-5eifuM4OQUQNOFCprVGP-Z6JY7htgNGSQoxh8cqZM_wd6A-2Hy2I3e3lmIPoRwYpQn2TBni2F9lAMNdWF4je7DaGBWgo6WeabE/s400/upyoqi1uuyeeayg.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621445086408467010" /></a><br /><br />Daha önce yapılan reklamlardan bu haftaki yetenek sizsiniz programında onun gösterisinin yer alacağını duymuştum. Mutlaka izlemeliyim diyordum. Programın sonlarına doğru televizyonu açmama rağmen onun yarı finaldeki gösterisini kaçırmadığımı öğrenince çok sevindim ve heyecanlandım. Yarı finaldeki gösterisi ise tüm rakiplerini geride bırakarak onu zirveye taşıyacak kadar etkileyiciydi. Aref, Aref,Aref yine muhteşem, inanılmaz derecede etkileyici bir gösteri gerçekleştirdi. İrandan gelirken sadece evet ve hayır demeyi bilen Aref Türkçeyi sadece 7 ayda öğrenmiş.Oldukça zeki aynı zamanda. Odtülü nede olsa. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg014ONMANs-1Kj-231QJXBwr25wG60Xl_c3mUNrCZpUxRAuZTow97RFd1DU3f2Iwn171fci7_VGGPWHFusEobgqnlFMxm2Tp6qEiB30LLZ1d9sOEvvVVy-JtX25trRpvW-tohSaBDzswU/s1600/aref-ghafouri-98505.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 395px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg014ONMANs-1Kj-231QJXBwr25wG60Xl_c3mUNrCZpUxRAuZTow97RFd1DU3f2Iwn171fci7_VGGPWHFusEobgqnlFMxm2Tp6qEiB30LLZ1d9sOEvvVVy-JtX25trRpvW-tohSaBDzswU/s400/aref-ghafouri-98505.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621445505231761186" /></a><br /><br />Aref’in herkesi büyüleyen yarı final gösterisi ise şöyle gerçekleşti. Gösterinin ilk kısmında Aref jürinin el ele tutuşmasını istedi. Acun bey gözlerini kapattı. Aref ondan bir tatil yeri hayal etmesini istedi ve neredesiniz diye sordu. Acun bey sahil dedi. Aref hangi ülke olduğunu sorunca Acun bey Barbados dedi. Ve Aref Barbados ismini tahtaya herkesin görebileceği şekilde yazdı. Ardından göz kapama sırası Hülya hanım’a gelmişti. Ona ise şimdi tatile girmek için uçağa bindiniz koltuk numaranız kaç diye sordu. O da 11 dedi ve rakamın ardından bir harf sorulunca a,b, c, d ve e seçeneklerinden e’yi seçti. Ali bey de bu arada esprileriyle programa renk katmaya devam ediyordu. Sıra Ali bey’e geldiğinde Aref ona gözleri kapalı olarak uçak biletini hayal etmesini ve uçuş saatini söylemesini istedi. O da 14:42 dedi. Bütün bu söylenenler tahtaya yazıldı. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZp5Z0Fjj7bjnOhwYxQ5PcSg1p2rQhlbtmcXcpct5htBjirXlC_VjQyON01MYKUMyr9VYn48HGVrcIu9Zy-Iak5MoGFCYabyRdeJ3_lDL6BUsTWM8qvbcdEpJOxzNP6-seSKSF5bz06iM/s1600/aref-ghafouri-r.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 305px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZp5Z0Fjj7bjnOhwYxQ5PcSg1p2rQhlbtmcXcpct5htBjirXlC_VjQyON01MYKUMyr9VYn48HGVrcIu9Zy-Iak5MoGFCYabyRdeJ3_lDL6BUsTWM8qvbcdEpJOxzNP6-seSKSF5bz06iM/s400/aref-ghafouri-r.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621445706618847778" /></a><br /><br />Ardından katlı bir gazeteyi Acun bey’e veren Aref, Acun bey’in bu gazeteyi, istediği jüri üyesine vermesini istedi. O da Hülya hanım’a verdi. Hülya hanımdan ise gözlerini kapatarak gazeteyi arkaya doğru atmasını istedi. Arkaya doğru atılan gazeteyi seyircilerden bir kız yakaladı. Gazete açılarak bir sayfa seçildi sonra ikiye bölündü ve bir kısmı yan taraftaki seyirciye verildi. Bu seyirci de gazeteyi Aref’in talimatları doğrultusunda yırttı ve parçaları iki ayrı eline aldı, ardından seyirci sahneye davet edildi. Sahneye çıkan seyirciden Aref, bir elini açmasını ve o elindeki gazete kağıtlarını bırakmasını istedi. Kalan gazete kağıdı parçaları şeffaf bir dosyaya konarak karıştırıldı ve içinden biri seçildi. Aref seyircinin bu küçük parçada yer alan kelimelerden birini aklında tutmasını istedi. Sonra kız Aref’in isteğiyle küçük gazete kağıdı parçasını cebine koydu. Aklındaki kelimeyi de Aref’e ve seyirciye göstermeden bir tahtaya yazdı. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnEOyyTm4t5PgAr_Ek2FfZnKghULkndY6xuVXPXoZ2gTAP0lnUF4vQ666nIxpDGZGqMBGYXJlyy-4n3d0XH1hr3DzlXDI3Z_C7O4UBFXHScFRFmAjL2Pjga5tteRgYpzuYauUIolmk2RM/s1600/aref-ghafouri-8.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnEOyyTm4t5PgAr_Ek2FfZnKghULkndY6xuVXPXoZ2gTAP0lnUF4vQ666nIxpDGZGqMBGYXJlyy-4n3d0XH1hr3DzlXDI3Z_C7O4UBFXHScFRFmAjL2Pjga5tteRgYpzuYauUIolmk2RM/s400/aref-ghafouri-8.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621445917643641602" /></a><br /><br />Ayrıca sahnede, tepede asılı kilitli bir kutu duruyordu. Sıra onu açmya gelmişti. Açılan kutunun içinden rulo şeklinde bir kağıt çıktı. O yırtıldı içinden kırmızı kurdeleli bir başka rulo çıktı. Ruloyu yavaşça açan Aref sahnedeki seyircinin rulonun bir ucunu tutmasını istedi. Rulo yavaş yavaş sahneye paralel bir biçimde açılmaya başlandı. Rulo halindeki kağıt açıldığında görülen ilk kelime Barbados idi. Herkes çok şaşırdı. Rulo açılmaya devam etti, ikinci kelime E 11 di. Devamında ise 14:52 yazıyordu. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3KaCfPlKiyevsMbnRX7QgtS96z-crKeTS-SeZhIshlAA9cKnSd0aD1GXpw3uu31_P-1EwWK0CO_cfU6l6zHL2bokB6Np2MCaCq43VBJGmvkNPO4yxOPnJBuVaZ9s6uWF3qKRbSrZ-UHs/s1600/aref-yetenek-sizsiniz-izle.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 267px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3KaCfPlKiyevsMbnRX7QgtS96z-crKeTS-SeZhIshlAA9cKnSd0aD1GXpw3uu31_P-1EwWK0CO_cfU6l6zHL2bokB6Np2MCaCq43VBJGmvkNPO4yxOPnJBuVaZ9s6uWF3qKRbSrZ-UHs/s400/aref-yetenek-sizsiniz-izle.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621446112782501266" /></a><br /><br />Herkes,sahneye hayranlıkla bakıyor, sevinç ve heyecan çığlıkları atıyordu. Acun bey ve seyirciler Aref’i ayakta alkışladılar. Daha önce böyle bir coşku yaşanmamıştı. Yalnız uçak saati 14:52 değil 14:42 olmalıydı. Aref pardon 10 dakikalık bir yanlışlık yapmışım dedi ama rulonun devamını açtığında uçuş 10 dakika rötarlı yazıyordu.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikTkstmPDhRe7eSPzSwgmd_rQjvqEE9wrGtnn9qsGL0qmp-TT7AbJca8Z2CN-J1A4tLwirXsBfwDNyNN8RgbRaXNUb5nL4co6dG_sYVzTqznmzL-aUdhIn9mhHkw1Zu_1pRJJQGZryUsI/s1600/aref-20ghafouri5.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikTkstmPDhRe7eSPzSwgmd_rQjvqEE9wrGtnn9qsGL0qmp-TT7AbJca8Z2CN-J1A4tLwirXsBfwDNyNN8RgbRaXNUb5nL4co6dG_sYVzTqznmzL-aUdhIn9mhHkw1Zu_1pRJJQGZryUsI/s400/aref-20ghafouri5.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621446321999417634" /></a><br /><br />Sıra küçük gazete kağıdında yazılan kelimeye gelmişti. Aref kelimenin ilk harfi “k” mıydı dedi. Kız evet dedi. Ancak çıkan kelime konut kelimesiydi ve kız başka bir kelimeyi seçmişti. Aref de yanlış tahmin ettim bu durumda jürinin önünde yer alan zarfı açmalıyız dedi. Acun bey zarfı açtı. İçinde bir dvd yer alıyordu. Aref onu yayınlamak üzere içeriye vermek için istedi. Dvd yayına girdiğinde Aref şöyle diyordu. Bu dvd’yi izliyorsanız demek ki hata yapmışım. Sizden çok özür diliyorum. Bunları söylerken ki görüntüsü ise enteresandı. Sanki havada oturuyor gibiydi. Kamera biraz daha uzaktan çektiğinde ise görüntüye yerde toprağın üzerine yazılmış olan kader yazısı girdi. O sırada Aref “sizce kaderi değiştirebilir miyim?” diye soruyordu. Kızın tuttuğu kelime de kaderdi. Tahtada kader yazıyordu.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZCblRtHPAju-0Y3-L7O3ihSngpo8X_KvBRiGO7wcUZBlRKWn_OvXI8U_rdZwdOQE3hDNgmUqrd9qNQF-1yNgzX7kW5PVkoO2SKNaA6Bidx2u3Ys0aLD3Vp2k23nvFBahU5KgTx76fqP8/s1600/acun-ilicalinin-yok-artik-dedigi-iranli-yarismacinin-illuzyon-gosterisi-nefesleri-kesti.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 260px; height: 198px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZCblRtHPAju-0Y3-L7O3ihSngpo8X_KvBRiGO7wcUZBlRKWn_OvXI8U_rdZwdOQE3hDNgmUqrd9qNQF-1yNgzX7kW5PVkoO2SKNaA6Bidx2u3Ys0aLD3Vp2k23nvFBahU5KgTx76fqP8/s400/acun-ilicalinin-yok-artik-dedigi-iranli-yarismacinin-illuzyon-gosterisi-nefesleri-kesti.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621446594704356210" /></a><br /><br />Çok etkileyici bir gösteriydi. Aref yetenek sizsiniz yarı finallerini geçerek birinci oldu. Haftaya diğer yarı finaller gösterilecek. Acun bey de bu yarışmada değil hayatında böyle bir gösteri görmediğini söyledi. Muhteşem bir gösteriydi. Olağanüstüydü. Aref sanırım insanların düşüncelerini etkileyebiliyor. Onların, kendisinin istediği şeyleri düşünmesini, seçmesini sağlayabiliyor. Bu yeteneğini geliştirmiş. 11 yaşında başlamış bu gösterilere. Son 4-5 yıldır ise profesyonel olarak yapıyormuş. Bu gösterisi içinde 3 yıl hazırlanmış. Finalde bizi nasıl bir gösteri bekliyor acaba? Onun gösterisini izlemek için sabırsızlanıyorum. Bence Aref dünya çapında başarılara imza atacak bir ilizyonist. Adını tüm dünyaya duyuracağına inanıyorum. Kendisini tebrik ediyorum. Başarılarının devamını diliyorum. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRmyUQIg6w5c3scUKhV8N_MABnawJnhT858Es9Wnw7e__iTKYqNKCWVZOorm1jhvGyvHsLu1Cyku-LoI4hR484FL4dNIhs_Q47d2Bw9byy24M_d1slrR_pw3mgaRpI5ZsPn0ZJKuR2rG0/s1600/40174.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 280px; height: 195px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRmyUQIg6w5c3scUKhV8N_MABnawJnhT858Es9Wnw7e__iTKYqNKCWVZOorm1jhvGyvHsLu1Cyku-LoI4hR484FL4dNIhs_Q47d2Bw9byy24M_d1slrR_pw3mgaRpI5ZsPn0ZJKuR2rG0/s400/40174.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621447325009283458" /></a><br /><br />Yapılan 18 yoruma <a href="http://www.hafif.org/yazi/aref-ghafouri-nin-muhtesem-gosterisi">buradan </a>ulaşabilirsiniz.Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-26805222967907295852011-06-23T18:37:00.004+03:002011-06-23T18:45:11.376+03:00Karga ve Ceviz<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKVhd0xH1pUmcORbVdekkhMwz9AaPlqpXlIson7gijNuc-CK3CgHRkd-Ab1ututkiGMbJz-i0jCR9iL8413MPe3gJkM3IiHnTnucZFk7vl1qzHPLd9T-QX6w-hI_35Oe5PXrOJx4mHz8Y/s1600/bursadahayat-kulturparkagac.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 152px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKVhd0xH1pUmcORbVdekkhMwz9AaPlqpXlIson7gijNuc-CK3CgHRkd-Ab1ututkiGMbJz-i0jCR9iL8413MPe3gJkM3IiHnTnucZFk7vl1qzHPLd9T-QX6w-hI_35Oe5PXrOJx4mHz8Y/s400/bursadahayat-kulturparkagac.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621440183366570514" /></a><br />Karga karga gak dedi,çık şu dala bak dedi. Bu kargalar ne kadar akıllı. İnce uzun bacaklarıyla ne kadar da sevimliler. Belki daha önce duyduğunuz bir şeyi anlatacağım. İlgili videoyu <a href="http://video.mynet.com/teknisyenarif/karganin-akilalmaz-ceviz-kirma-yontemi/458027/">buradan </a>izleyebilirsiniz. Televizyonda izlediğim görüntülerde kargalar ceviz yiyebilmek için trafiğin işlek olduğu bir caddede araçlar hareket halindeyken cevizi aşağı atıyorlardı. <br /><br />Hareket halindeki araçlar cevizi kırıyorlardı. Kargalar kırmızı ışığın yanmasını bekliyorlardı. Kırmızı ışık yanıp arabalar durunca da kırılan cevizlerini afiyetle yiyorlardı. Bunu ilk duyduğumda ne kadar zekiymiş bu kargalar dedim içimden. Ama benzer bir olaya yakından tanık olacağım hiç aklıma gelmemişti. Geçen gün İstanbul Üniversitesi’nin bahçesinde yürüyorum. Yere bir şeyin düştüğünü duydum. Acaba ben mi bir şey düşürdüm farkında olmadan diye etrafıma bakındım. Birde baktım ki yerde kırılmış bir ceviz duruyor. Allah Allah dedim. Etrafta da hiç ceviz ağacı göremiyorum ama. Sonra kafamı kaldırdığımda binanın üstünde bir karganın durduğunu ve bana baktığını gördüm.Artık bana mı bakıyordu yoksa binanın tepesinden atarak kırdığı cevizine mi bakıyordu orası meçhul. Sonra uçup gitti siyah karga. Ben de bu sevimli muzip hayvanların zekasına bir kez daha hayran kaldım ve gülümseyerek oradan ayrıldım. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOMoKdr6WjQfne6ZKhhWqJ7ZIZz3xV9m6Wp_c-ewU2jZYDF5qn4xjgUOK3gNtJa3IMvgpI_w4fP307XQf733GSEKH3-kSF5r2unPz9Mi__Bo2T9U8iOoZ7IiAtkEgglzwLUctxOrg1nEA/s1600/karga.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 313px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOMoKdr6WjQfne6ZKhhWqJ7ZIZz3xV9m6Wp_c-ewU2jZYDF5qn4xjgUOK3gNtJa3IMvgpI_w4fP307XQf733GSEKH3-kSF5r2unPz9Mi__Bo2T9U8iOoZ7IiAtkEgglzwLUctxOrg1nEA/s400/karga.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621441209176507922" /></a><br /><br />Hoşuma giden bu sevimli anıyı anlatırken, İstanbul Üniversitesi’nin bahçesinde ulu bir çam ağacına sırtımı dayamış bulunmaktayım. Çimlerin üstünde oturuyorum. Saat dört buçuğu bir geçiyor. Hava biraz rüzgarlı ama bu anımı ulu ağaçların yaprak hışırtıları, muzip kargaların ötüşleri arasında, sırtım bir ağaca dayalıyken ve çimenlerin üzerinde otururken, hissederek yazmak istedim. Bu hoş sürprizi yaşadığım bu güzel bahçede, bu yeşil bahçede yazmak istedim. Bu yazıyı yazarken kendimi o kadar mutlu hissediyorum ki karanlık basmak üzere olmasaydı birkaç saat daha burada kalabilirdim. Artık bu sefaya başka bir gün devam edeceğim. Zaten okula ilk geldiğimde de ilk önce bilmediğim ağaçların isimlerine bakmış yere düşen at kestanelerini ve porsuk ağacının küçük kırmızı tohumlarını ekmek üzere toplamıştım. Çevreden görenler de ne yapıyor bu kız böyle demişlerdir herhalde. Gerçi o gün okulda pek kimse yoktu, tıpkı bugün bu saatlerde olduğu gibi. İnsana huzur veren bu yerin kanlı çatışmalara, kavgalara şahit olmuş olabileceğine insan inanamıyor doğrusu. Sanırım şöyle kafalarını bir kaldırıp, yeşilin doyumsuz güzelliği içinde kaybolmayı , huzuru ve sevgiyi hissetmeyi, yaşamayı bilmiyorlardı. Ama ben biliyorum. Sanırım herkes benim gibi bakmıyor çevresine. Dersler, dersler tabi ki de önemli. Onlar nasılsa geçilmek zorunda tabi ki. Burada öğrenmek için bulunuyoruz. Bu herkesin farkında olduğu ve farkında olması gereken bir şey zaten. Ama bu mekanı yaşamak, ağaçları hissetmek, kargaların ötüşleriyle sevinmek, herkesin fark edebildiği bir şey değil sanırım. Olması gerekenden biraz kafamızı kaldırıp etrafımıza bakmamız gerekiyor. Şimdi bu ulu ağaçları, yeşil çimenleri, çırpı bacaklı muzip kargaları, kenarları pembe ve kırmızı çiçeklerle donatılmış yolları bırakarak evime gidiyorum. Ama onlar beni bırakmıyor. Hayalimde benimle birlikte evime geliyorlar.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8GuleNvPlrzaFHHuR3rFGaz1v5o6lkug7qWd1dYIr7pNj15Q4ZkX75Br60lGCkLXSTB-6IVaug65czIoyPW6zB7T8GE5ko8G6mLGDMZZJJVgYveXNrmmNqlq1zyeGoAtTQrpJbi7ghEE/s1600/istanbul-universitesi-kampusu.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8GuleNvPlrzaFHHuR3rFGaz1v5o6lkug7qWd1dYIr7pNj15Q4ZkX75Br60lGCkLXSTB-6IVaug65czIoyPW6zB7T8GE5ko8G6mLGDMZZJJVgYveXNrmmNqlq1zyeGoAtTQrpJbi7ghEE/s400/istanbul-universitesi-kampusu.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621441513971265314" /></a>Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-34675891487970165972011-06-23T18:32:00.004+03:002011-06-23T18:36:56.761+03:00Aklımdan Geçen Cümle<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwEzzm0FS_Pyl9Rbab9cwOqOEHMCPGrk5kqH4R8xA6cZtE0M9-tvG0YR0BbUsR_9yLMiXIYAYPjzeAXuxC_LSP1Er55l_M27CSJ0AQaXUCxiW0jN-a7xblwxhW98prDMtJn_LuRA_XjhU/s1600/the-sixth-sense-67096-2.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 263px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwEzzm0FS_Pyl9Rbab9cwOqOEHMCPGrk5kqH4R8xA6cZtE0M9-tvG0YR0BbUsR_9yLMiXIYAYPjzeAXuxC_LSP1Er55l_M27CSJ0AQaXUCxiW0jN-a7xblwxhW98prDMtJn_LuRA_XjhU/s400/the-sixth-sense-67096-2.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5621438991798144242" /></a><br />Sizlerle enteresan bir anımı paylaşmak istiyorum. Üniversitedeyken yaşadığım bu olay karşısında ben de şaşkınlık yaşamıştım. Üniversitedeyken en yakın arkadaşıma ekonometri sınıfından bir çocuk çıkma teklif etmişti. O da nazikçe reddetmişti. Biz kendisiyle arkadaş olduk sonrasında. Ders aralarında, kantinde, yemekhanede karşılaştığımızda selamlaşır, iki çift laf eder hale gelmiştik. Bir gün en yakın arkadaşımla kantinde oturuyoruz o yanımıza geldi. Selamlaştık. O yanımıza oturmadı ama konuşmaya devam ediyoruz. Kendisi alttan bıraktığı derslerini artık çalışarak vermek istediğinden bahsediyordu ama daha çok arkadaşıma bakarak konuşuyordu. Bende konuşan o olduğu için onun yüzüne bakarak onu dinliyordum. Birden aklımdan “acaba çok az zamanının kaldığını bilseydi yine de derslerini vermeye çalışır mıydı ?”, şeklinde bir düşünce geçti. Ancak aklımdan geçen bu düşüncemi tabi ki sesli olarak paylaşmadım. Böyle düşündürtecek herhangi bir durum hakkında bir bilgiye sahip değildim. Onu dinlerken, ona bakarken aklımdan bir anda geçen bir düşünceydi bu. Sonra bizde kendisine başarılar diledik. O günkü sohbetimizden hatırladıklarım, kaldığı derslerinden geçmek istemesi ve o anda aklımdan geçen bu garip cümle. O günkü kısa sohbetimizi sonlandırdık. Aradan birkaç hafta geçti. Geçen süreyi tam hatırlayamıyorum ama yaptığımız konuşmayı hatırlayacak kadar kısa, çok uzun olmayan bir süreydi. En yakın arkadaşımla beraber sınıfımızın yer aldığı katta ilerliyorduk. Ekonometri sınıfının kapısının önünden geçerken kapıda asılı olan bir resim dikkatimizi çekti. Başımız sağ olsun, Allah rahmet eylesin, arkadaşımızı kaybettik, benzeri bir yazı yazıyordu. Meraklandık. Kim olduğunu anlamak için resme daha yakından baktık. Resimdeki O’ydu. Birkaç hafta evvel bizimle sohbet eden, kalan derslerini vermek istediğini söyleyen arkadaşımızdı. Sınıfın kapısındaki resimden edindiğimiz bilgiye göre trafik kazası geçirmişti. Arkadaşım ve ben bir birimize baktık. Hem şaşırdık, hem de üzüldük. Ölümün insanı ne zaman nerede yakalayacağı belli olmuyor. Bunu önceden hissetmiş olmam da beni şaşırtmıştı. <br /><br />Yazım ile ilgili yapılan iki yoruma <a href="http://www.hafif.org/yazi/aklimdan-gecen-cumle">buradan</a> ulaşabilirsiniz.Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-73692981039282175582011-04-25T12:53:00.003+03:002011-04-25T13:11:14.639+03:00Üç Mucize<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYgn22rLibiXG6RdPmdlH48L0cSB2y7iYCSNi_VTvx3oLie9q21NYCqu_t-p_vO46hu-dXBYa7CnLqnpGDO4254yCGXEWuCYfeRNyYG537VGYUSG8_SgMQ1IukoawNv4mZB1Oz6Vhz7YY/s1600/yagmuryaman-1.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYgn22rLibiXG6RdPmdlH48L0cSB2y7iYCSNi_VTvx3oLie9q21NYCqu_t-p_vO46hu-dXBYa7CnLqnpGDO4254yCGXEWuCYfeRNyYG537VGYUSG8_SgMQ1IukoawNv4mZB1Oz6Vhz7YY/s400/yagmuryaman-1.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5599457285290402034" /></a><br /><br />Sizlerle paylaşmak istediğim enteresan bir anım var. Ben mahallemizdeki sokak köpeklerine hemen hemen her gün bir saatimi ayırarak yiyecek götürüyorum. Mahallemizdeki kasap, fırın ve bir iki restoran ile konuştum ve bana artan ekmek ve kemikleri veriyorlar. Bende onlara götürüyor ve yakınımızdaki açık yeşil alanda veriyorum. Sokak köpekleri dediğime bakmayın. Onlar benim çocuklarım gibi. Hepsinin bir adı var. Hepsini çok seviyorum. Onların yanında huzur buluyorum, hafifliyorum. İçim ısınıyor, sevgiyle doluyor. Bir gün, hatırladığım kadarıyla bundan üç dört sene önceydi, yiyecek taşıdığım pazar arabası ağzına kadar doluydu. Üstelik ayrıca büyük çöp torbası büyüklüğünde bir torbanın neredeyse tamamı da fırının verdiği ekmekler ile doluydu. Ağaçlık yol kenarından yürüyordum. Fazla insanın geçmediği bir yoldu. Kalabalık olmayan, sakin bir yol.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVWqbxinqPTkU8mCudDlmSkVIALHz-HAfjp6rk7yXd5URRHgiLJO4Ne2wym7jqgfgkUQq5yXfr_3egMwLhdbV3lPJDNCMaDcZGw0-LN8qOzMvzPVTVBaYJQNaRuhqWQcypT-RPf6FrhEE/s1600/4bfabb02bcbeedb2517ea98d431ce2a3.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVWqbxinqPTkU8mCudDlmSkVIALHz-HAfjp6rk7yXd5URRHgiLJO4Ne2wym7jqgfgkUQq5yXfr_3egMwLhdbV3lPJDNCMaDcZGw0-LN8qOzMvzPVTVBaYJQNaRuhqWQcypT-RPf6FrhEE/s400/4bfabb02bcbeedb2517ea98d431ce2a3.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5599457222070226386" /></a><br /><br />Elimdekileri taşımakta zorlanıyordum. İçimden keşke şimdi bir araba durup yardıma ihtiyacım olup olmadığını sorsaydı diye geçirdim. Bir kaç saniye sonra arkamdan gelen bir araç yanımda durarak yardım etmek istediğini söyledi. Ben de gideceğim yerin uzak olmadığını söyleyerek, teşekkür ettim ve reddettim. Tanımadığım bir insanın arabasına binmenin doğru olmayacağını düşünmüştüm. Yolda ilerlemeye devam ettim. Elimdekileri taşımakta zorlanıyordum. Sonra içimden, arabayı reddettim ama şöyle genç bir çocuk yardım teklif etseydi kabul ederdim dedim. Bir kaç saniye sonra karşımdan gelen 20-25 yaşlarında genç bir adam yardım teklif etti. O anda, ıssız bir yolda bir yabancıyla yürüdüğümü görenlerin yanlış anlayabileceğini düşünerek kabul etmedim. Teşekkür ettim. Ardından yoluma devam ettim. Yürüyorum. İçimden dedim ki arabayı kabul etmedim, genç adamın yardımını kabul etmedim ancak şöyle küçük çocuklar olsaydı onlardan zarar gelmezdi kabul ederdim diye düşündüm. Ancak hemen sonraki düşüncem ise çocukların böyle ağır bir yükü taşıyamayacak olmalarıydı. Bir kaç saniye sonra karşımdan on, on iki yaşlarında iki tane bisikletli çocuk geliyordu ve yardım etmek istediklerini söylediler. Bende onlara teşekkür ederim ama bisikletleriniz var onlar ne olacak dedim. Abla biz onları şuraya bırakırız yardım edelim dediler ve benimle birlikte geldiler. Bende onlara kıyamadım. Yükün bir kısmını da ben taşıdım. Birlikte köpeklere yiyecek vereceğim yere geldik. Onlara çok teşekkür ettim. Yolda da sohbet etmiştik ve gittiler.Ben hayretler içerisindeydim. Ben sokak köpeklerine yardım ettiğim için Allah da bana yardım etmişti. Onun bize şah damarımızdan bile yakın olduğunu bir kez daha idrak ettim. Mutlu oldum. Bizi gördüğünü, duyduğunu, kalbimizin en derinlerinde sakladıklarımızı bildiğini biliyordum ve bunu bu mucizevi olayla birlikte bir kez daha anımsadım. Onun gücü her şeye yeter ve ne istersek ondan istemeliyiz. Aslında hiçbir zaman yalnız olmadığımızı bilmeli ve ümitlerimizi kaybetmemeliyiz. <br /><br />Not: İlk resimdeki köpeklerden soldakinin ismi Yağmur, ağzında yemek kabını tutan sağdakinin ismi ise Yaman. Yağmur ne yazık ki hayatta değil. Canım Yağmurum ve Yamanım benim. Yağmur ve Yağmurun annesi Yasemin'i, Yağmur'un kardeşlerini insanlıktan nasibini almamış, kalpsiz, ruhsuz, cani insanlar zehirlediler. Çok ağlamıştık. Yağmur artık hayatta değil. Yaman da hayatta kalan tek kardeş olarak neredeyse her gece 2-3 gibi apartmanımızın önüne gelir, bize seslenirdi. Biz de gecenin bir yarısı onun çağrısına kulak verip apartmanın en üst katından onun yanına onu sevmeye inerdik. Oğlumuz geldi derdik. Bu bir süre böyle devam etti. Sonra Yaman da ortadan kayboldu. Uzaklaşıp yeni bir aile kurduğunu düşünüyorum. Belediye tarafından alınmış da olabilir. Onları çok seviyorum. Unutmadım. <br /><br />Bu yazım ile ilgili yapılan <a href="http://www.hafif.org/yazi/uc-mucize">5 yorumu buradan</a> okuyabilirsiniz.Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-81038170612910555192011-04-25T12:45:00.004+03:002011-04-25T12:51:54.572+03:00Gün Biterken Gece Başlarken<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWxw0CnFniv8vHMBPYQSuAGUqkYGMDoQvHqQH1x6FbPRwisxlwpzt9_Lnt7Pe0Kpr5p1Ver80-onw3LbTXxGcSgIhKotVCiHaD3aT6EKM7Kh1OmkIMDxlZO7kGJwnZ0AaBVZctk1myv0U/s1600/gunbatimi-manzaralari1.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWxw0CnFniv8vHMBPYQSuAGUqkYGMDoQvHqQH1x6FbPRwisxlwpzt9_Lnt7Pe0Kpr5p1Ver80-onw3LbTXxGcSgIhKotVCiHaD3aT6EKM7Kh1OmkIMDxlZO7kGJwnZ0AaBVZctk1myv0U/s400/gunbatimi-manzaralari1.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5599455850435154610" /></a><br /><br />Gece olup hava karardığında güneş dünyanın bir başka yerini aydınlatmaya gittiğinde farklı hissettiğinizi fark ettiniz mi? Güneşin batış anı zaten kendi içinde izlenesi bir sanat gösterisi. Güneş sarıdan turuncuya dönerken bulutların üstünde yer yer pembe ile morun ahenkle dans ettiği görsel bir şölen izletiyor bize. Turuncu bir ışık kütlesi halinde gözden kaybolmak üzereyken ise bazen belli belirsiz bir kızıllık.Bulutlarsa her an başka bir şekle bürünüyorlar sanki bizim için. Her gün güneş bizim için bu kadar güzel batıyor sanki. Sarı saçlarını toplayıp özlendiği yere gidiyor.Biraz da onları ısıtıyor,gülümsetiyor.<br /><br />Biraz da onlar için ışıldıyor.Gökyüzü her gün bizim için süsleniyor.Güneşin doğuşuyla batışıyla bizim için her gün mükemmel bir tablo hazırlanıyor.Paha biçilmez ve eşsiz bir tablo.Güneş battıktan sonra siyah engin derin gökyüzüne saçılmış pırlantalar gibi yıldızlar parlıyor.Aysa bir gece lambası gibi karanlık gecelerimize aydınlık ve anlam katıyor.Her zaman aynı yerde değil aynı şekilde değil.Kimi zaman hilal kimi zaman dolunay.Kimi zaman bulutların arkasında kimi zaman gecenin ortasında.Gece ve gündüz birbirini kovalıyor.<br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYJVCIKcpzJIjeH8bC19ODnECJVKn9zGQeGuMQRUwNy1KXH4wSnldacJ88HOk02nSf_ljsQwrOh7GwIK9QlgzsVoeu1-f3lf7gFirVv0L2UbzXGO72Ex5NMndtlFJO2vqjhhDglNGKh70/s1600/full-moon-cruise-belize2.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYJVCIKcpzJIjeH8bC19ODnECJVKn9zGQeGuMQRUwNy1KXH4wSnldacJ88HOk02nSf_ljsQwrOh7GwIK9QlgzsVoeu1-f3lf7gFirVv0L2UbzXGO72Ex5NMndtlFJO2vqjhhDglNGKh70/s400/full-moon-cruise-belize2.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5599455775493248002" /></a><br /><br />Güneş battığında, gece olduğunda kendimi daha dingin daha huzurlu ve farklı hissediyorum. Gündüzün yoğunluğu karmaşası insanın kendisini dinlemesine fırsat vermiyor. Aklınız hep yapacaklarınız, yapmak istedikleriniz,yapamadıklarınız,yapmak zorunda olduklarınız yada yanlış yaptıklarınız ile dolu oluyor.Geceler ise sanki sadece size ayrılmış özel zamanlar gibi.Kendinizi dinlediğiniz, kendinize zaman ayırdığınız zamanlar.Huzur veren bir sessizlik var.Sokaklar sessiz kimsesiz. Gündüz geçtiğiniz yerlerden kimsenin pek olmadığı gecenin geç saatlerinde geçtiğinizde orası gözünüze farklı gözüküyor. Sanki o her zaman geçtiğiniz sokak değilmiş gibi. Farklı bir yerdeymişsiniz gibi.Tabi ki bu büyük ihtimal ile o anki ruh haliniz, hisleriniz, düşünceleriniz ile ilgili. Sanki bütün sokak size kalmış gibi. Sadece siz varmışsınız gibi.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuQRYRrsSrzNBqyNNmu3aAOIMpkLfQnNlQn2I9NWl4q012jmZV_bG4obxOe_RiqQG9EAa1pZ4tMl85dm1xGwbu5Ufq1SXPsnlGUUtr6CdYttWZvBP8I_5zw1fY6PG9v3xk9kAegQCo81M/s1600/evay3.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuQRYRrsSrzNBqyNNmu3aAOIMpkLfQnNlQn2I9NWl4q012jmZV_bG4obxOe_RiqQG9EAa1pZ4tMl85dm1xGwbu5Ufq1SXPsnlGUUtr6CdYttWZvBP8I_5zw1fY6PG9v3xk9kAegQCo81M/s400/evay3.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5599455710286439986" /></a><br /><br />Tabi bu özel hisler kendinizi güvende hissettiğiniz anlar için,yanınızda güvenebileceğiniz birinin olduğu anlar için geçerli.Yoksa gecenin geç bir vakti ıssız bir sokakta korku ve endişe ile karışık hislerle yürürken ve eve bir an önce sağ salim dönme arzusu taşırken bu nedenle de hızlı hızlı yürürken anlaşılamaz,hissedilemez..Yada gecenin geç bir vakti kalabalık bir yerde eğlenmeye gidip kendi varlığını dahi algılayamayacak kadar çok içmişken anlaşılamaz.Ancak insanın sevdiği,güvendiği arkadaşlarıyla akşam dışarıda yemek yemesinin sohbet etmesinin dolaşmasının birlikte zamanı ve sevgiyi paylaşmasının da ayrı bir keyfi oluyor.Mutlu hissettiğinizde,sevildiğinizi,sevdiğinizi hissettiğinizde,bir gruba ait olduğunuzu desteklendiğinizi hissettiğinizde,birlikte güldüğünüzde zaten gözleriniz bir başka ışıldıyor. Büyülenmiş gibi çevrenizdeki her şeyi çok hoş görüyorsunuz.İçinizin güzelliği dışınıza yansıyor.Romantik anlamlı bir gecenin ardından mutlu uyuduğunuzda mutlu uyanıyorsunuz.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5CVDnqUNXUB5QYABa5aUvkiIeSvtNiUGq2UDCi7hltRa0-CFPVVU-VwkkUp8SmaVENqPcdQpu3-EeZ-ZXEOC_Tj-20pQJHhLKcDmdxFOg-hCgr3IOporAh7McVKen7JujMRqznq7l5jY/s1600/renkligunes4.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5CVDnqUNXUB5QYABa5aUvkiIeSvtNiUGq2UDCi7hltRa0-CFPVVU-VwkkUp8SmaVENqPcdQpu3-EeZ-ZXEOC_Tj-20pQJHhLKcDmdxFOg-hCgr3IOporAh7McVKen7JujMRqznq7l5jY/s400/renkligunes4.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5599455646891435282" /></a><br /><br />Ve gün de sizin için keyifli başlıyor ve keyifli devam ediyor.Hepinizin tüm gün ve gecelerinin mutlu geçmesi ve gözlerinizin hep sevinçle ışıldaması dileğiyle…<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbsl0IhDiwD23a5P5Y95kJenvLoDnquXcRAqJ3_pYgNTzv_6_ACO3tLK0NVmELT9P9BpJ7EfMnqzJN1z-QoCuq8VYZoo60MBEcKiL-MhX5OZiEHLkpQ84PRZeDN2C711as0uEZKlFwurc/s1600/gun-dogumu-gadl5.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbsl0IhDiwD23a5P5Y95kJenvLoDnquXcRAqJ3_pYgNTzv_6_ACO3tLK0NVmELT9P9BpJ7EfMnqzJN1z-QoCuq8VYZoo60MBEcKiL-MhX5OZiEHLkpQ84PRZeDN2C711as0uEZKlFwurc/s400/gun-dogumu-gadl5.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5599455576645064034" /></a><br /><br />Bu yazım ile ilgili yapılan <a href="http://www.hafif.org/yazi/gun-biterken-gece-baslarken">2 yorumu buradan </a>okuyabilirsiniz.Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-556554406750609992011-04-25T12:31:00.004+03:002011-04-25T12:42:00.831+03:00Yazdıklarım Ama Burada Yayınlamadıklarım<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi77dibMMtc6Bylz23FBiSBqiZFczio_R0ZnhdtdQfbgb0BSVycDqxPFwtULYhLxL9YDOX2GwauFBvDGNVQvTxGehfrvYcom3mLhCKB7ywaUpeLELVdTAuy15_ZKX56XLgEscIxIcR5YGI/s1600/chanoir1.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 275px; height: 390px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi77dibMMtc6Bylz23FBiSBqiZFczio_R0ZnhdtdQfbgb0BSVycDqxPFwtULYhLxL9YDOX2GwauFBvDGNVQvTxGehfrvYcom3mLhCKB7ywaUpeLELVdTAuy15_ZKX56XLgEscIxIcR5YGI/s400/chanoir1.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5599452669132912274" /></a><br />Hafif.org’da kimler neler yazmış,neler yazabilirim diye şöyle bir gezinirken son derece samimi yazılmış yazılara,özenle seçilmiş cümlelere,romantik şiirlere,enteresan şiirlere,zekice yazılmış paragraflara,espirili yorumlara bilgi içerikli yazılara rastladım.Bana benzeyen insanlara rastladım.Kendimden bir şeyler buldum.Aslında pek çok yönümüzle birbirimize benziyoruz.Bazen kızıyoruz, bazen üzülüyoruz, seviniyoruz, sevişiyoruz, gülüyoruz, dua ediyoruz,yemek yiyiyoruz,seyahat ediyoruz.Farklılıklarımız sadece küçük detaylarda saklı.Farklıyız ama bir bakımada aynıyız. <br />Aynı bütünün parçalarıyız. Renkli, albenili, parlak ışıldayan yada siyah parçaların oluşturduğu bir bütünüz….<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieB6DtH_51cmi1QTPXRdjONfQUnoZyb93lJFtRzLDAPxt2c2TYYEAq5PngMDPjadheXZjtd9D1I5CIaAAsgm0rV56uvw_uOBhR2Jy2as13L0l9I4s-qDjjF9CsJi2NcsWcHOCdkZ6uKVQ/s1600/kedi2.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 398px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieB6DtH_51cmi1QTPXRdjONfQUnoZyb93lJFtRzLDAPxt2c2TYYEAq5PngMDPjadheXZjtd9D1I5CIaAAsgm0rV56uvw_uOBhR2Jy2as13L0l9I4s-qDjjF9CsJi2NcsWcHOCdkZ6uKVQ/s400/kedi2.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5599452602019450914" /></a><br /><br />Gelişen teknoloji ve bilgiye ulaşabilme hızımızın artması dolayısıyla hemen hemen aradığımız her türlü bilgiye internetten yada daha ciddi bir araştırma yapıyorsak kütüphanelerden ulaşabiliyoruz.Bu nedenle içten yazılan şiirler,bir ana bir duruma ilişkin fikir ve duygu bildirme, aktarma amaçlı yazılar daha çok ilgimi çekti ve zevkle keyif alarak okudum.Ancak bilgi içerikli yazıları hazırlamak için verilen emeği de takdir ediyorum.Böylece merak ettiğimiz konularla ilgili bilgileri özet olarak,toplu bir biçimde bulabiliyoruz.Bilgi içerikli yazıların içindeki linkler işimizi kolaylaştırıyor.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGFB0dhaA9X3SXyP2ZxK0j6YqzEQOpN4zp0nfWOfWrUHMXAvxnfb4SHCQx3LpoqqRMAfbeBWxq7yZW51P_awfdsJ40ixa5JBoQlomRu4M1CfKYYq8mG-gkHL0oal-zAStQ0NmWUYNL5TE/s1600/kedi3.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGFB0dhaA9X3SXyP2ZxK0j6YqzEQOpN4zp0nfWOfWrUHMXAvxnfb4SHCQx3LpoqqRMAfbeBWxq7yZW51P_awfdsJ40ixa5JBoQlomRu4M1CfKYYq8mG-gkHL0oal-zAStQ0NmWUYNL5TE/s400/kedi3.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5599452546109716946" /></a><br /><br />Bende böyle içten yazılar şiirler yazmayı seviyorum.Aslında şiirlerim ile ilgili yorumlarınızı duymayı çok isterdim ancak burada yazdığımda gerçek adımla yayınlanmamış olacaklar ve üstelik hiç birini noterden tasdik ettirmedim.Ne bileyim işte bazen gereksiz endişeleniyorum, fazlaca düşünüyorum.Emek harcadığınız şeyler sizin için değerli oluyor.Fazlaca sakınıyorsunuz.Bu arada tabi ki burada yayınlanan şiirleriniz çok değerli,özel,emek harcanmış eserler.Bu benim kendi tercihim ve düşünce aşamalarım ile ilgili.Aslında dünyaca tanınmış bir şair ve yazar olmak isterdim.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiorrUuEg2R62SK9-6L7oVNwdg8hdOa4uhEmidunSYLXOGScBgdGCkcBQc5EAdb7TITR3l6JCkJr931GschfHyhUlaV5QeeP0Af-_OGuHaIRxOxa0a07cbxR-26QhLG3guID3RKhlhJGR4/s1600/kedi4.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 393px; height: 313px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiorrUuEg2R62SK9-6L7oVNwdg8hdOa4uhEmidunSYLXOGScBgdGCkcBQc5EAdb7TITR3l6JCkJr931GschfHyhUlaV5QeeP0Af-_OGuHaIRxOxa0a07cbxR-26QhLG3guID3RKhlhJGR4/s400/kedi4.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5599452486437584818" /></a><br /><br />Yayınlamazsan nasıl olabilirsin ki dediğinizi duyar gibiyim.Ancak korkuyorum da. .Ünlü olmaktan da korkuyorum.Çok komik sanki yayınlayınca hemen ünlü olacakmışım da Belki acımasızca eleştirilmekten ki bunu en çok kendime ben yaparım.Bazen başarısız olmaktan korkuyorum.Bu korku yüzünden bazen ders çalışmaya başlayamıyorum.Bazen de başarabileceklerimden korkuyorum.Kendi gücümden korkuyorum. Aslında cesur olduğumu düşünüyorum ancak korktuğum zamanlar olduğunu da itiraf etmeliyim. Karanlıktan da korkuyorum. Gerçi şuanda yazımı karanlıkta yazıyorum. Demek ki her zaman karanlıktan korkmuyorum. Korku yada diğer hisler insanın düşünceleri ile ilgili.Düşünceler duyguları etkiliyor.Duygular davranışlarımızı.Davranışlarımız,seçimlerimiz tekrarlanma sıklığına göre kişiliğimizi oluşturuyor.Bazen duygular düşüncelere hükmediyor bazen de düşünceler duygulara.Bazen ikisi de insanı ayrı bir yöne çekiyor,karar vermek zorlaşıyor. Ancak gelecekte gerçekleştireceğimiz her adımda karşımıza çıkacak engelleri şimdiden düşünerek ortadan kaldırmaya çalışmak doğru değil.Seçimlerimiz yaşayacaklarımızı oluşturacak.Sorunlar karşımıza çıktığında tek tek çözmeye çalışmalıyız.Gerçektende insan bazen gereksiz yere gelecekle ilgili endişelere kapılıyor.Geçmişteki olumlu olumsuz anıların arasında kayboluyor.Yazdıklarınızı okuyunca bende kendi düşüncelerimi hislerimi ifade etmek istedim.Daha önce kendi sitemde yazdığım yazılar vardı.Keşke dedim onları burada yayınlasaymışım.Böylece yorumlarınızı öğrenebilirdim.Burada birçok yazar ve okuyucu var.Daha çok beyine daha çok kalbe daha çok ışıldayan göze ulaşabilirdim.Yazılarımı eğer okumak isterseniz <a href="http://chatnoir-ocean.blogspot.com/">buradan ulaşabilirsiniz.</a>Okuduğunuz bir yazımla ilgili yorumlarınızı duymaktan çok keyif alırdım.Konuyu ele alış biçimim,yazı kabiliyetim,ifade tarzım,yazılarımın keyifli yada sıkıcı olup olmadığı,anlamsız,karmaşık yada samimi olup olmadığı ile ilgili fikirlerinizi öğrenmek isterdim.Ayrıca vakit ayırıp yazdığım bu yazıyı okuduğunuz için teşekkür ederim. <br /><br />Bu yazım ile ilgili yapılan <a href="http://www.hafif.org/yazi/yazdiklarim-ama-burada-yayinlamadiklarim">16 yorumu buradan </a>okuyabilirsiniz.Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-11984462180061627662011-04-25T12:21:00.004+03:002011-04-25T12:43:50.882+03:00Zumbara<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggTDnxiIfMxLNBzjeZMYr_QQVZdUDaQzbo1EmqCBA2aFASrqR1uyn-oyp8ICAI51k863a8NWCMZPJiUOKtHyPXMGwgDwp7kcqzqnHcBrlbPFtRDsNBChP9wto9QhRdNIL_TxRlKq2qE_8/s1600/images2.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 120px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggTDnxiIfMxLNBzjeZMYr_QQVZdUDaQzbo1EmqCBA2aFASrqR1uyn-oyp8ICAI51k863a8NWCMZPJiUOKtHyPXMGwgDwp7kcqzqnHcBrlbPFtRDsNBChP9wto9QhRdNIL_TxRlKq2qE_8/s400/images2.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5599450967378427026" /></a><br /><br />Zumbara çok enteresan ve insani değerleri ön plana çıkaran bir fikir. Zumbara paranın geçmediği bir banka anlayışı.Zumbara zaman bankası demek.Bu fikir etrafında toplanıp zevkle çalışan insanlar var.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjevVm19O3G5Gjk-d8IOkTvohgqGaSh6NVyKqiRja4IyIuwn4UpEmWsb5-IT16qX-qJWwzJ8A9fnn00QBtnhD-5S7FaLoxObXPuC6j1B5S7gtTr9R9m_dXhhi_kaqcpSdqyYQRoapKRGjQ/s1600/images.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 366px; height: 138px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjevVm19O3G5Gjk-d8IOkTvohgqGaSh6NVyKqiRja4IyIuwn4UpEmWsb5-IT16qX-qJWwzJ8A9fnn00QBtnhD-5S7FaLoxObXPuC6j1B5S7gtTr9R9m_dXhhi_kaqcpSdqyYQRoapKRGjQ/s400/images.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5599451045770183394" /></a><br /><br />Günümüzde para hayatımızın olmazsa olmazı.Pek çok şeyi satın alıyoruz.Parasını ödemediğimiz bedava olan şeyler ise genellikle hak ettikleri değeri göremiyorlar.Günümüz dünyası paranın,kazanma hırsının yaygınlaştığı,paylaşmanın,sevginin,dostluğun ve nezaketin çoğunlukla göz ardı edildiği bir ortam haline geldi.Fikir babalığını Edgar Khna’ın yaptığı bu sistem ise bu kaybolmuş değerleri bize tekrar hatırlatıyor ve bizleri tekrar paylaşmanın,yardımlaşmanın,dostluğun,sevginin ılıman ikliminde dolaştırıyor.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimrELsBiCma58l5svde1wPRyVcj6-Rrd9IzvIrOkCvOM7oaEg_3CLbbOhQWNImIh-LCywge96MKvR3vhgBGqTTeyu0PKz5yeYDNgd6afMMaO1hjrNl0nXE4QWhtqAcREPSVRRCR2lNyzU/s1600/30-kisi.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 302px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimrELsBiCma58l5svde1wPRyVcj6-Rrd9IzvIrOkCvOM7oaEg_3CLbbOhQWNImIh-LCywge96MKvR3vhgBGqTTeyu0PKz5yeYDNgd6afMMaO1hjrNl0nXE4QWhtqAcREPSVRRCR2lNyzU/s400/30-kisi.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5599449184371233122" /></a><br /><br /><a href="http://www.ntvmsnbc.com/id/25112955/">Zumbara</a> fikri bizlere aslında paranın bir ilizyon olduğunu ve aslında sahip olduğumuz gerçek değerin zaman olduğunu hatırlatıyor ve herkesin zamanının eşit değerde olduğunu.Edison “Eğer yapabileceğimiz her şeyi yapsaydık, kelimenin tam anlamı ile kendimize hayran kalırdık."demiş.Gerçekten de şu ana kadar yapabileceklerimizin ne kadarını hayata geçirebildik.Yeteneklerimizin, yapabileceklerimizin ne kadar farkındayız.Paraya çevirmediğimiz yeteneklerimizin olması veya yeteneğimizin olduğu bir alanda en üst bilgi seviyesine sahip olmamamız bu yeteneklerimizi değersiz mi kılar?Kesinlikle hayır.Hepimiz değerliyiz.Ve hepimizin zamanı da değerli. <a href="http://zumbara.wordpress.com/">Zumbara</a> kendimizi ve çevremizi daha yakından tanımayı ve takdir etmeyi,yardım ederek, yardım almayı,insanları daha çok severek sosyalleşmeyi yeni dünyalara yelken açmayı kolaylaştırıyor.Siz birilerine zaman ayırdığınız da onlarda sizin için zaman ayırıyorlar.Kısacası para etrafında dönen hayatlarımızın eksenini bir nebze değiştirip unuttuğumuz değerleri bize hatırlatıyor.Daha önce Amerika ve Avrupa’da uygulanan sistem şimdi Türkiyede’de uygulanıyor.İlgimi çekmeyi başaran bu konu ile ilgili detaylı bilgilere <a href="http://www.zumbara.com/login.aspx">buradan</a> ulaşabilirsiniz.<br />Yazım ile ilgili yapılan <a href="http://www.hafif.org/yazi/zumbara">9 yoruma buradan</a> ulaşabilirsiniz.Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-88631745894910897122011-04-25T12:17:00.004+03:002011-04-25T12:45:00.860+03:00Uçan Kayık<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGeLuXUY57uXSTMEJcbnVTrTQ_1YDBnUIIKVFoUZXkXHb5bxUO8jjtYm6zddrru5PK-f7cOmtxnJ91ox6G397zhT9qLPhWeBYWRbid1WxYRvo9XUHMASx2IfZe20YVY6tJ0EcXwUj2ATA/s1600/floating-2.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 390px; height: 219px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGeLuXUY57uXSTMEJcbnVTrTQ_1YDBnUIIKVFoUZXkXHb5bxUO8jjtYm6zddrru5PK-f7cOmtxnJ91ox6G397zhT9qLPhWeBYWRbid1WxYRvo9XUHMASx2IfZe20YVY6tJ0EcXwUj2ATA/s400/floating-2.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5599447835477629330" /></a><br />Bu <a href="http://www.techeblog.com/index.php/tech-gadget/sulfur-hexafluoride-experiment-floating-ship#more-6840">videoda </a>sulfur hexafluoride gazı sayesinde havada durabilen aliminyum folyodan yapılmış bir kayık görebilirsiniz.. Bonn’daki bir üniversitede gerçekleştirilen bu deneyde kullanılan gaz Havadan 5.11 kat daha yoğun. <br />Bu yazım ile ilgili yapıan <a href="http://www.hafif.org/yazi/ucan-kayik">15 yorumu buradan</a> okuyabilirsiniz.Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-75252459937046821542011-02-06T15:21:00.006+02:002011-02-06T15:35:00.373+02:00As It Is in Heaven (2004)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirSK2HDlqw2JOLgg6JWvsUfXyHgWfs1kdBoAipM8g14Oq33XlfG2kf_iJ_UjwjQgBUnhpCPiAJ4IU47XUYPA9iymeGAakvVu7PHv6c7V0szGfOdiWPZUMa5TNoZBQfUQvA2zpVrKYXYEo/s1600/kapak-2.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 270px; height: 390px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirSK2HDlqw2JOLgg6JWvsUfXyHgWfs1kdBoAipM8g14Oq33XlfG2kf_iJ_UjwjQgBUnhpCPiAJ4IU47XUYPA9iymeGAakvVu7PHv6c7V0szGfOdiWPZUMa5TNoZBQfUQvA2zpVrKYXYEo/s400/kapak-2.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5570566675577322674" /></a><br />Türkçe'ye “Cennetin Müziği” olarak çevrilmiş bu etkileyici film, 2005 yılında en iyi film dalında Oscar’a aday gösterildi. Ödüllü yönetmen Kay Pollak tarafından yönetilen filmin başrollerinde İsveçli başarılı oyuncular;<a href="http://www.imdb.com/name/nm0638824/">Michael Nyqvist</a>, <a href="http://www.imdb.com/name/nm0356516/">Frida Hallgren</a> ve <a href="http://www.imdb.com/name/nm0803649/">Helen Sjöholm</a> yer alıyor. Eğlenceli bir o kadar da duygusal filmin senaryosu ise <a href="http://www.imdb.com/name/nm0689392/">Kay Pollak</a>, <a href="http://www.imdb.com/name/nm1637916/">Anders Nyberg</a>, <a href="http://www.imdb.com/name/nm0648120/">Ola Olsson</a>, <a href="http://www.imdb.com/name/nm1856981/">Carin Pollak</a>, <a href="http://www.imdb.com/name/nm1856982/">Margaretha Pollak </a>tarafından birlikte yazılmış. <br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQoaxiOq0BEvNPGsD8DwcwL3xZBIggs71CMQuDm_ySK5wILUFj5fnSzkp48p2LxXJxCWPSRB1IzRAXOlS-ZBkTmnz-5OH09AyDAzlE0p63NKlj9rA9QBgpCER0Ict6IoPjm4Q_BdUxTL8/s1600/as-it-is-in-heaven-sa-som-i-himmelen-7.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 234px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQoaxiOq0BEvNPGsD8DwcwL3xZBIggs71CMQuDm_ySK5wILUFj5fnSzkp48p2LxXJxCWPSRB1IzRAXOlS-ZBkTmnz-5OH09AyDAzlE0p63NKlj9rA9QBgpCER0Ict6IoPjm4Q_BdUxTL8/s400/as-it-is-in-heaven-sa-som-i-himmelen-7.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5570567876898431890" /></a><br />İsveç yapımı bu film dünyaca ünlü başarılı bir orkestra şefi olan Daniel Dareus’un kariyerini bırakıp stresten uzak, huzur dolu bir hayat yaşamak istemesi ve bunun için İsveç’in kuzeyinde çocukluğunu geçirdiği kasabaya yerleşmesi sonrasındaki olayları konu alıyor. <br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaDl2v7WnDfqhzA4JS_CEX40YwAq1jzfsybjuFXCJYHZx-JLCw7dYMXd6Qi11eUPIp2sjk27mm52HhvEslh3MqNQs-3WuU2mBpQWjFc2xGPjxVg98RVt6kcNZiJacyBAXh8LfnBjwOoNw/s1600/images.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 275px; height: 183px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaDl2v7WnDfqhzA4JS_CEX40YwAq1jzfsybjuFXCJYHZx-JLCw7dYMXd6Qi11eUPIp2sjk27mm52HhvEslh3MqNQs-3WuU2mBpQWjFc2xGPjxVg98RVt6kcNZiJacyBAXh8LfnBjwOoNw/s400/images.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5570568133347791650" /></a><br />Kasabaya geldikten kısa bir süre sonra Daniel, samimi ilişkiler kurduğu kasaba halkı tarafından sevilen renkli bir kişilik haline gelir. Ünlü bir müzisyen olan Daniel, kasabanın korosunu çalıştırmaya karar verir.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZMvT6l7i9yYw7tyLYXqZCLwaVD6SR8-QjX_H2EgaeflQtPgdwE7GivogER-Sucwj151a5GAV7d1_r_oE1VAXc3Kp57IeHHINx6X_CkO78_nLv7PjbUjdZDyd1vy6in1WSfG-mOSzGGtA/s1600/images1.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 277px; height: 182px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZMvT6l7i9yYw7tyLYXqZCLwaVD6SR8-QjX_H2EgaeflQtPgdwE7GivogER-Sucwj151a5GAV7d1_r_oE1VAXc3Kp57IeHHINx6X_CkO78_nLv7PjbUjdZDyd1vy6in1WSfG-mOSzGGtA/s400/images1.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5570568446739062562" /></a><br />Koroda ise kasabanın birbirinden ilginç insanları yer alıyor ve birlikte çok eğlenerek yeni şeyler öğreniyorlar.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhogjf5qxDR3SReKNaxzTQwJwPjFQ_1tT5bKbU-WbiauvD_O0BA1d0HFLoPGgNGWqKtikCgvRHJL4ux8Aha8eW7RbNC9o3RGN4qEIZiphrdPoy0Nxj51wyhwe_JVtlHUBF6RcvPIgctz7o/s1600/8195-46498.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 399px; height: 228px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhogjf5qxDR3SReKNaxzTQwJwPjFQ_1tT5bKbU-WbiauvD_O0BA1d0HFLoPGgNGWqKtikCgvRHJL4ux8Aha8eW7RbNC9o3RGN4qEIZiphrdPoy0Nxj51wyhwe_JVtlHUBF6RcvPIgctz7o/s400/8195-46498.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5570568841249102930" /></a><br />Çocukluğunu geçirdiği bu kasabada kendisini sevenler kadar sevmeyenlerin de olduğunu fark eden ünlü şef Daniel aynı zamanda burada hayatının aşkı ile de tanışır.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigE-s1A7Vjp-XCcbNoJWqoDPt_Aold4cucHayZ1Xrdij6DIcKJykUf3zpdIv72DVy6vs3rwRBbaD6KcYxf75Bcxj9TOhKle7q0v2YL52SrxaCYjuao2A-ZK7ugH27KsOTmthZHz0m7oXY/s1600/kiz-3.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 215px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigE-s1A7Vjp-XCcbNoJWqoDPt_Aold4cucHayZ1Xrdij6DIcKJykUf3zpdIv72DVy6vs3rwRBbaD6KcYxf75Bcxj9TOhKle7q0v2YL52SrxaCYjuao2A-ZK7ugH27KsOTmthZHz0m7oXY/s400/kiz-3.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5570569067175088626" /></a><br />Zevkle izlediğim filmlerden biriydi. Filmi orijinal dilinde ve Türkçe alt yazılı izlemiştim. Kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum. Filmle ilgili detaylı bilgilere <a href="http://www.imdb.com/title/tt0382330/">buradan</a> ulaşabilirsiniz.Film ile ilgili videoyu <a href="http://www.youtube.com/watch?v=y765gdd3rEc">buradan</a> izleyebilirsiniz.bu yazım ile ilgili <a href="http://www.sinepil.org/yazi/as-it-is-in-heaven">hiç yorum</a> yazılmamış.İlk torum yazan siz olun.Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-25052859393742771902011-02-06T15:07:00.011+02:002011-02-06T15:20:52.096+02:00Miss Potter (2006)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5TUkBMOI1EKObeyeUsaE2GWEmZ7aBqHZhdncNapxEkleBt_3Lpi2qhCKs3Cda6XmykxYyKS6Utk18MSnqsgmmDjC48TTuK2sh58c6G_6DEPMqPvNq-uFu-_kzwngvnVLUc6Tlz9mIjqw/s1600/ilkresim.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 294px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5TUkBMOI1EKObeyeUsaE2GWEmZ7aBqHZhdncNapxEkleBt_3Lpi2qhCKs3Cda6XmykxYyKS6Utk18MSnqsgmmDjC48TTuK2sh58c6G_6DEPMqPvNq-uFu-_kzwngvnVLUc6Tlz9mIjqw/s400/ilkresim.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5570562648745742434" /></a><br />İki defa oscar'a aday gösterilmiş ödüllü yönetmen <a href="http://www.imdb.com/name/nm0003088/">Chris Noonan’ın </a>yönetmenliğini yaptığı filmin başrollerinde 2002, 2003 yıllarında Oscar'a aday gösterildikten sonra 2004 yılında ödülü kazanmış olan ve daha birçok ödülün sahibi Amerikalı başarılı oyuncu <a href="http://www.imdb.com/name/nm0000250/">Renee Zellweger</a>, Golden Globe’a aday gösterilmiş ödüllü oyuncu <a href="http://www.imdb.com/name/nm0000191/">Ewan McGregor</a> ve yine iki defa oscar'a aday gösterilmiş başarılı İngiliz oyuncu <a href="http://www.imdb.com/name/nm0001833/">Emily Watson</a> yer alıyor. Bu etkileyici filmin senaristi ise <a href="http://www.imdb.com/name/nm0540759/">Richard Maltby Jr. </a><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEC0-w_TDt2YQC5DDLCpjI91QaPtLki7_8s7AS0j-st_NnfkQ4AMat84TqG7bXrLzZw4bwIXuxNgymWNNnHyCjv21Tx9yZxvQ5G0JSBVrAPbHZLCnA7p8-oEISfKHd-H8Ooyd9Z2Ogq-U/s1600/yazaryes-l.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 345px; height: 146px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEC0-w_TDt2YQC5DDLCpjI91QaPtLki7_8s7AS0j-st_NnfkQ4AMat84TqG7bXrLzZw4bwIXuxNgymWNNnHyCjv21Tx9yZxvQ5G0JSBVrAPbHZLCnA7p8-oEISfKHd-H8Ooyd9Z2Ogq-U/s400/yazaryes-l.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5570563598023183362" /></a><br />İzlemekten çok büyük keyif aldığım bu film, çok satan çocuk kitaplarının yazarı bayan Beatrix Potter’ın hikayesini anlatıyor.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3jXFM7FFsHH86OYkroZY2Sc4j3X3PR4Pcst2XzU2U1DIKpGQ8Ay7zdVghzdck8oMrN4d8uhQWRArc56H4_sRKb4XmQF1yxmYt9MLjAZEMHai4QSGLPG7Ingg3iQZpYeNimYIaoDJkagM/s1600/ormandakitap.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 278px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3jXFM7FFsHH86OYkroZY2Sc4j3X3PR4Pcst2XzU2U1DIKpGQ8Ay7zdVghzdck8oMrN4d8uhQWRArc56H4_sRKb4XmQF1yxmYt9MLjAZEMHai4QSGLPG7Ingg3iQZpYeNimYIaoDJkagM/s400/ormandakitap.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5570563849624074082" /></a><br />Filmin konusu ise şöyle: otuz yaşında olan ve ailesinin evlenmesi için uygun gördüğü soylu adayları reddeden Beatrix Potter, üst sınıfa mensup ailesiyle birlikte Londra’da yaşamaktadır.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLv7u12u8mx5Sg7O32GbOuQ2UQOoB9UDCs3ItcCvUltqM8YIQ9hlGyHqI-J9-guqoY7BDrGr8FpV8QcNwMfu1tXoHmq04gPgYhU69Bq5J3t3zY9J3RNk5CdT_59ejJkMe8BaK6NbBcddk/s1600/boyargulumser.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 360px; height: 253px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLv7u12u8mx5Sg7O32GbOuQ2UQOoB9UDCs3ItcCvUltqM8YIQ9hlGyHqI-J9-guqoY7BDrGr8FpV8QcNwMfu1tXoHmq04gPgYhU69Bq5J3t3zY9J3RNk5CdT_59ejJkMe8BaK6NbBcddk/s400/boyargulumser.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5570564202424897042" /></a><br />Bayan Potter’ın gerçek arkadaşları çocukluğunda çizdiği sevimli hayvanlardır ve onlarla ilgili hikayeler yazmaktadır.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg58KY2EyGNnVj-cAY_cJv0PZaNUw5ZXhqbBs5lupVQq8Qb9QwfvwoBusk_zcwDZqvcLuxuQKJvjOz64j34nuOl9X6Akt3DNVT7O0sgdb7GDTMHi6Zak6IZaghu2EyRaZzJvBqr9lcMZuw/s1600/tavsankabak.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 170px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg58KY2EyGNnVj-cAY_cJv0PZaNUw5ZXhqbBs5lupVQq8Qb9QwfvwoBusk_zcwDZqvcLuxuQKJvjOz64j34nuOl9X6Akt3DNVT7O0sgdb7GDTMHi6Zak6IZaghu2EyRaZzJvBqr9lcMZuw/s400/tavsankabak.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5570564529141369730" /></a><br />Annesi Beatrix’i desteklememesine rağmen yazdığı ilk resimli çocuk kitabını yayınlamak için Norman Warne isimli yayıncıyla anlaşır.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3dMICuIa0E2CQeAFdZ8XWpKSu6XM_lwbhTJVIVdVllEXrxLoPvnvQ40e3W-sV1mvFiDXThqHGUm309rGBUOwrhP5q2K86UUAij1RQdKJvqVUDxcg6zcG2Dhxh72Cm_0_fsrTWs3yIA1Y/s1600/peter-rabbit.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 308px; height: 350px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3dMICuIa0E2CQeAFdZ8XWpKSu6XM_lwbhTJVIVdVllEXrxLoPvnvQ40e3W-sV1mvFiDXThqHGUm309rGBUOwrhP5q2K86UUAij1RQdKJvqVUDxcg6zcG2Dhxh72Cm_0_fsrTWs3yIA1Y/s400/peter-rabbit.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5570564803367370722" /></a><br />Bu kitap da bay Warne’un ilk projesidir. Bay Warne hem Beatrix’in kitabını çok beğenir hem de ona aşık olur. Kitabın basımını birlikte çok özenli bir şekilde yaparlar.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjM4R6-CjzqodPhoZjbpdo5vHW630LwX04BRP035wUeAfEScLf6ZNtYFIZFz1Pkgg9PIyQ6YS_9RuLJX69EI6uXObrpl147IkOcnu3eRC6xJW5mErTiLtkRj20HBNXSIThYUW6w4-2O_PU/s1600/kitap.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 275px; height: 183px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjM4R6-CjzqodPhoZjbpdo5vHW630LwX04BRP035wUeAfEScLf6ZNtYFIZFz1Pkgg9PIyQ6YS_9RuLJX69EI6uXObrpl147IkOcnu3eRC6xJW5mErTiLtkRj20HBNXSIThYUW6w4-2O_PU/s400/kitap.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5570565025768309810" /></a><br />Bu kitapla elde ettiği başarı bayan Beatrix’in elde edeceği diğer başarıların ilkidir. Sonrasında ise Londra’da ailesiyle birlikte sürdürdüğü yaşantısı tamamıyla değişir.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgltxMN0Y6MDp9ZPasVONUyak6PFROAOv3o7MCUsbs5isuqB3m2dIBRsYW3_Y5Z0LpMiH-ldEFzyshY23uKjujndaGHeN-VlWfg2_JL3j16pgLzR2fs-IY6woR3-ZktbAfg7-tE6Nq442M/s1600/mektup.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 267px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgltxMN0Y6MDp9ZPasVONUyak6PFROAOv3o7MCUsbs5isuqB3m2dIBRsYW3_Y5Z0LpMiH-ldEFzyshY23uKjujndaGHeN-VlWfg2_JL3j16pgLzR2fs-IY6woR3-ZktbAfg7-tE6Nq442M/s400/mektup.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5570565246983649682" /></a><br />Miss Potter benim izlemekten en çok keyif aldığım filmler arasında yer alıyor. Bayan Potter’ın başarılı bir yazar olmasının hikayesi romantik bir çizgide anlatılmış. Filme yeşilin her tonunu görebileceğiniz huzur dolu manzaralar eşlik ediyor. Kesinlikle izlemenizi öneririm. Filmin fragmanına ve detaylı bilgilere <a href="http://www.imdb.com/title/tt0482546/">buradan </a>ulaşabilirsiniz.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEakSXRMFcW6fFrIgIDsBxKPcXPe93oYc7Ivs0_OqXWwadq1YJNLpDfBnm2ZT7LeSyCrxEa0iPNtkhb2wcdiqGU02S3DXyC4vHaalDhkXEef_eoD94hErHuJXsUQHsTuhxx2HX3oowXJ0/s1600/yesillik.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 170px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEakSXRMFcW6fFrIgIDsBxKPcXPe93oYc7Ivs0_OqXWwadq1YJNLpDfBnm2ZT7LeSyCrxEa0iPNtkhb2wcdiqGU02S3DXyC4vHaalDhkXEef_eoD94hErHuJXsUQHsTuhxx2HX3oowXJ0/s400/yesillik.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5570565515911960930" /></a><br />Bu yazım ile ilgili <a href="http://www.sinepil.org/yazi/miss-potter-2006">hiç yorum</a> yazılmamış.İlk yorum yapan siz olun.Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-10467811909481308842010-12-30T17:52:00.002+02:002010-12-30T17:56:42.095+02:00Martian Child (2007)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmH5tY3_IjB1iFh807r5AVRV0VEdNPOARuTswksaAWt5gg3gXp0X2hZnGv_sza0f9ifBVkih5XPEGLEmAjc6Brv-kRBQOQ7n39n0UOqK5SOHbGDCUmi7iWgYvf4U3h3gF7VmRb6e_6ifc/s1600/3730_2%257E1.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 280px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmH5tY3_IjB1iFh807r5AVRV0VEdNPOARuTswksaAWt5gg3gXp0X2hZnGv_sza0f9ifBVkih5XPEGLEmAjc6Brv-kRBQOQ7n39n0UOqK5SOHbGDCUmi7iWgYvf4U3h3gF7VmRb6e_6ifc/s400/3730_2%257E1.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5556504116255545314" /></a><br /><strong>Merhaba dünyalı, bizim gezegende işler yoğun ama güzel gidiyor, dünyada durum nasıl diyerek yazıma devam etmeyeceğim tabiî ki. Merhaba Dünyalı en son izlediğim dvd’nin ismi. İngilizce ismi Martian Child. Bu filmin reklam afişlerini ilk defa metroda camdan bakarken görmüştüm. Kocaman reklam afişlerinde “O, baba olmak için her şeye razıydı, Marslı bir çocuğa bile…” yazıyordu. Ne kadar etkileyici bir cümle. Marslı da olsa fark etmez diyor yani yeter ki baba olayım bana baba desin. Şimdi aklıma Türk filmlerindeki “amca sizi çok sevdim, size baba diyebilir miyim?” repliği geldi.Filmin başrollerini John Cusack ve Bobby Coleman paylaşıyor. Film gerçek bir hikayeden yola çıkılarak yazılmış. Film Star Trek dizisinin “The Trouble with Tribbles” isimli bölümünün yazarı olan David Gerrold’ın oğlu Sean ile olan gerçek ilişkisini anlatıyor. Filme konu olan hikaye Hugo ve Nebula ödüllerine layık görülmüş. Duygusal ve ilginç bir film. Özellikle filmin yapım aşamasındaki röportajları izlemenizi öneririm filmi izledikten sonra. Filmde Mars'tan geldiğini iddia eden çocuk olan Dennis’i canlandıran Bobby Coleman müthiş zeki, sevimli ve özgür ruhlu bir çocuk. Daha önce de filmlerde rol almış olan Bobby Coleman’a ailesi de destek oluyor. Film setlerine karavanlarıyla gidip orada konaklıyorlar. Bobby gerçek hayatında da fimdeki karakteriyle benzer özelliklere sahip. Bu film için seçilmesinde bu özellikleri etkili olmuş. Film setinde yetişkin bir insan gibi uzun saatler çalışmak zorunda kalan Bobby aynı zamanda derslerinden de geri kalmıyor, sette ayrılan belirli bir sürede bir öğretmen eşliğinde derslerini de takip ediyormuş. Filmde John Cusack, David Gordon adında karısı ölmüş (dvd’nin arkasında boşanmış yazıyor ama ben ölmüş diye hatırlıyorum.)bir bilim kurgu romanı yazarını canlandırıyor. David, bir çocuk evlat edinmek istiyor. Yazarlıktan kazandığı paralarla aldığı havuzlu, bahçeli güzel bir villası ve bir köpeği var. Ara sıra karısının resimlerine bakıp üzülüyor. Yetimhanede çalışan arkadaşı ki bu arkadaş zenci ve çok sevimli bir kadın ona Dennis'i evlat edinmesini öneriyor.<br />David ve Dennis arasındaki benzerlik ise birinin Mars'la ilgili kitaplar yazması diğerinin ise Mars'tan geldiğini iddia etmesi. David, Deniss'i görmeye yetimhaneye geldiğinde Dennis’in dışarıdayken sürekli bir kutuda durduğunu görüyor. Kutunun göz hizasında dışarıyı görmek için bir aralık oluşturulmuş, Dennis arkadaşları koşturup oyun oynarken kutunun içinden onlara bakıyor.<br />Dolayısıyla David Dennis’i görmeye geldiği halde Dennis’i değil kutuyu görmüş oluyor. Küçükken masanın altına girmeyi ve orada oyun oynamayı severdim. O yüzden Dennis’in kutuyu dış dünyaya göre daha korunaklı, emniyetli bulduğunu düşünmüştüm. Ancak beyefendi Mars'tan geldiği için güneş ışınlarının kendisine zarar vereceğini düşünüyormuş. David de işe ona yüksek koruma faktörlü güneş kremi ve güneş gözlüğü vermekle işe başlıyor ve Dennis yavaş yavaş kutudan çıkıyor. Dennis uçacağını düşündüğünden en büyük boy pillerden kendisine bir ağırlık kemeri yapmış ve bununla dolaşıyor. Güneş şemsiyesi de elinden eksik olmuyor. Ayrıca Dennis elindeki poloroid fotoğraf makinasıyla kendisine ilginç gelen her şeyin resmini çekiyor. Açıklaması da dünyalı olmayı bir dünyalı gibi yaşamayı öğrenebilmek. Dünyayı yeni keşfeden, hayata farklı bakan küçük bir dahi gibi. David’in evinde deneme süresi boyunca kaldıklarında Dennis ve David çok eğleniyorlar. David bu küçük dahide kendi çocukluğunu görüyor sanki. Bir de David’in kız arkadaşı var ama başrolde filan sayılmaz. Kız sürekli gülümsüyor ve film boyunca sadece bir kez öpüşüyorlar. Konu mankeni gibi kız yani.<br />Dennis’in enteresan olan bir yanı da küçük Marslı dileklerinin anında gerçekleşmesi. Bir keresinde trafik ışıklarını değiştiriyor, diğer seferinde kaybeden bir beyzbol takımının kazanmasını sağlıyor. Renkli şekerleme kaplı drajelerle yapabildikleri de ilginç. Tatlarından renklerini ayırt edebiliyor.Dışarıdan sorunlu gibi gözükse de 6.hisleri kuvvetli bir çocuk ve oldukça enteresan olmasının yanında oldukça zeki. İlginç film alternatiflerine açık olanların izlemesini öneririm. Ben beğendim. Siz de iyi vakit geçirebilirsiniz. Filmin resmi sitesine ve fragmanına da <a href="http://www.newline.com/properties/martianchild.html">buradan</a> ulaşabilirsiniz.</strong><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjW0jbhJkhzDvoY4hZBW23NdJa2hMe4cXhKougm_70g5rd78U4lQZ2klFZe8QpugcoLfkLFQC6wVXSwole0mJTmqZskJTHp98rgJcASRbuOhyphenhyphena4IAEz7KBV-GF9XFPaN1gk8LNHB4Oyn08/s1600/John_Cusack_in_Martian_Child_Wallpaper_1_1024.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjW0jbhJkhzDvoY4hZBW23NdJa2hMe4cXhKougm_70g5rd78U4lQZ2klFZe8QpugcoLfkLFQC6wVXSwole0mJTmqZskJTHp98rgJcASRbuOhyphenhyphena4IAEz7KBV-GF9XFPaN1gk8LNHB4Oyn08/s400/John_Cusack_in_Martian_Child_Wallpaper_1_1024.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5556503867763295266" /></a>Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-2702603868644824622008-09-21T14:27:00.007+03:002008-09-21T14:36:47.107+03:00Ev Arkadaşlarım<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizVY4JdvWhkbTWALl_2vCqiuQDLinvwfQIhq1vgPvbxBmz1akgoP0yAIVtgzWVTktJiQi-mIIjsoJr1oImO1NMl4cyYmJeOeEh1o132J5zTlrmfnnWByvb6ibANJJ51Vd7HW-i9UerJzU/s1600-h/Resim(90).jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizVY4JdvWhkbTWALl_2vCqiuQDLinvwfQIhq1vgPvbxBmz1akgoP0yAIVtgzWVTktJiQi-mIIjsoJr1oImO1NMl4cyYmJeOeEh1o132J5zTlrmfnnWByvb6ibANJJ51Vd7HW-i9UerJzU/s400/Resim(90).jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5248435352705973554" /></a><br /><strong>Not:Bu resmi çektiğim zaman Güneşi ilk kez sokağa çıkarmıştım.Kucağımdaydı ve boynuma sıkı sıkı sarılmıştı. O zaman daha küçüktü. Kendisini ağaçlarla tanıştırıyor tırmanmayı doğuştan bildiğini göz ardı ederek ona antrenman yaptırıyordum.<br /><br />Sevgili kedim ve ben yine bilgisayarın başındayız. Şu anda artık kullanmaktan vazgeçtiğim masaüstü bilgisayarımın artık kullanmaktan vazgeçtiğim kasasının üzerinde oturuyor. Arada bir başını okşuyorum. Fonda Farid Farjad var tabiî ki. Bu arada kedimin adı Güneş. Ben ona ballı kaymağım diyorum.Bazen ısırgan otum, bazen zümrüt gözlüm. Yanımdan hiç ayrılmıyor. Beni yalnız bırakmıyor. Nankör olan insanların kedilere nankör demelerine de aldırmıyorum. </strong><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0LvoEE7MAxe0RvI8TTm5FwHzny3KsGzr5dmoDSPq7t6nNJGMtQaiBzLkVu3CS2-FpfgPdvvrL2dY1Xr68us0W-AzmP7gZRzViBgWt7L0u0cSLEBSr0JkfnoDkVXFwbPLZM028-C6X1q0/s1600-h/beta.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0LvoEE7MAxe0RvI8TTm5FwHzny3KsGzr5dmoDSPq7t6nNJGMtQaiBzLkVu3CS2-FpfgPdvvrL2dY1Xr68us0W-AzmP7gZRzViBgWt7L0u0cSLEBSr0JkfnoDkVXFwbPLZM028-C6X1q0/s400/beta.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5248435155199723810" /></a><br /><strong>Not:Bu denizin gerçek fotoğrafı değil internetten buldum.<br /><br />En son bir balık aldım beta cinsi. Çok güzel parlak mavi yüzgeçleri ve kuyruğu var. Adını deniz koydum. Deniz gibi mavi, deniz gibi derin. Betalar yalnız yaşamayı seven balık türlerinden. İnternetten araştırdığıma göre asıl vatanları asyaymış.Pirinç tarlalarında yaşıyorlarmış.Oldukça dayanıklılar, zor şartlara alışkınlar.Yalnız ve güçlü. Ayrıca oldukça kavgacıymışlar. Dişi hem cinsine bile saldırganca davranabiliyorlarmış. Sudaki oksijen yetersiz olduğunda havadaki oksijeni kullanabiliyorlar. Denizin suyun yüzeyinde oluşturduğu köpükleri sadece oksijen alışverişi olarak yorumluyordum ama aslında onlar yavruları için oluşturduğu köpük yuvalarmış. Dişi yumurtladığı zaman erkek yumurtaları bu köpük yuvalara taşıyormuş.Tabi sonrasında dişiyi hemen yavruları da bir süre sonra yanından almak gerekiyormuş.Malum bizim beyefendi yalnız kovboy ya. Hem bu kadar güzel hem yalnız ilginç. Sakın bu cümleyi kurdum diye yalnız olmamak için en önemli şartın güzellik olduğunu düşündüğümü sanmayın. Böyle düşünmüyorum. Şartlar yanınızda kimin olmasını istediğinize göre değişir. Şimdi aklıma izlediğim dizideki bir replik geldi. Kız şöyle diyordu gece gibi karanlık gözleriyle ışıldayan yıldızlara bakarken: “Ben kutup yıldızı olmak isterdim.Yalnız ama güçlü ve daima insanlara yol gösteren.” Aynı bizim deniz gibi. Eee kimin balığı. Denizi satın aldığım yerde küçük kesilmiş bir pet şişenin içinde tutuyorlardı.Çok hareket edecek yeri yoktu. Eli kolu bağlıydı sanki ama yaşamaktan vazgeçmiyordu. Sadece nefes almak değildir yaşamak diyorlar ya ki bunu birde nefes almakta güçlük çeken astımlı birine sormak lazım, onun için hayat nefes almak ve yem yemekti. Şimdi hiç olmazsa yüzecek daha geniş bir alana sahip. Şimdi onun için hayatın anlamına hiç olmazsa birde yüzmek eklendi.Beta cinsi balıklar zor şartlara dayanabiliyorlar, çok hareket etmiyorlar diye onları hep böyle hak etmedikleri şartlarda görüyoruz akvaryumcularda.Bir de yalnız yaşadıklarından her biri için ayrı bir akvaryum ayırmak işlerine gelmiyor sanırım.</strong> <br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgG2c9FTk1K3JCniSKVonLFLqLkBxRHQ7w_SEH-7ANlU9Q17y0836POXJ_tA2a2P4U-SdAPphLl7lFaq0OVvRJk2xu9tFjOJ_T5nFr4kc-3Ar9Aq4sp7pF-GCRZqV6V9ZVE4e-gAITVIq4/s1600-h/iguanade%C4%9Fi%C5%9Fik.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgG2c9FTk1K3JCniSKVonLFLqLkBxRHQ7w_SEH-7ANlU9Q17y0836POXJ_tA2a2P4U-SdAPphLl7lFaq0OVvRJk2xu9tFjOJ_T5nFr4kc-3Ar9Aq4sp7pF-GCRZqV6V9ZVE4e-gAITVIq4/s400/iguanade%C4%9Fi%C5%9Fik.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5248435042111795570" /></a><br /><br /><strong>En son ise internetten iguana sahiplerinin yazdıklarını okudum. Tabi bunda evimizin yakınındaki evcil hayvan dükkanına iki üç tane iguananın gelmiş olmasının da payı yok değil hani. Onlar henüz yavruydular. Yeşil küçük sevimli. Ama okuduğum kadarıyla bakımları oldukça zahmetliymiş. Sadece hayvanı 100 ytlye satın alıp uv lambası vs ile bir yaşam alanı oluşturmayla kalmıyor iş. Zamanla büyüyecekler ve oldukça uzun ömürlüler. Hangi türden olursa olsun bir evcil havyan sahiplenirken onu sevmenin yanında şimdi ve ileride bakacak duruma ve ortama sahip olmak gerekiyor. Önemli bir sorumluluk altına girildiğinin farkına varılması gerekiyor. İşte tam ben bu satırları yazarken gece ikide elektrikler kesildi.Bende yazıma şimdi devam ediyorum.</strong><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKdzq2BsoANJ5clfw725QBkCKehLCJUrX1bJ4WVaRonaSv_Bp0JlRVzI-In4s-ehBq7EfrorlvkT49YyVWiyz41iyWH95DyZrbxl7ZFj54R0ORvDSsGKRk19kBWyQOFddKIZOTUpJdih4/s1600-h/Iguanaye%C5%9Fil.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKdzq2BsoANJ5clfw725QBkCKehLCJUrX1bJ4WVaRonaSv_Bp0JlRVzI-In4s-ehBq7EfrorlvkT49YyVWiyz41iyWH95DyZrbxl7ZFj54R0ORvDSsGKRk19kBWyQOFddKIZOTUpJdih4/s400/Iguanaye%C5%9Fil.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5248434950167812562" /></a><br /><br /><strong>Yalnız iguana sahiplerinin forumlarda bilgi alışverişi ve yardımlaşma için yazdıkları çok hoşuma gitti.Beni gülümsetti. Sempatik bir kelime seçmişler sevgili ev arkadaşlarından bahsederken. Benim igum bugün kaçtı yok su içmiyor garip bir ses çıkardı gibi şeyler yazmışlar. Çok sevimliydi gerçekten hoşuma gitti. Uzun bir forum olduğundan zamanım müsait olduğunda tekrar gülümseyerek okumaya devam edeceğim. Bilgi almak açısından böyle forumlar faydalı oluyor gerçekten. Benim iguanam yok ama onun dışındaki her şey var diyebilirim evimizde.Bir kedim,bir köpeğim, bir ördeğim, bir balığım ve bir güvercinim var. Aslında keçileri, kuzuları,tavukları,horozları, eşekleri filan da çok seviyorum ama onun için bahçeli bir ev almamız lazım.İleride düşünüyorum aslında çiftlik gibi bir yer almayı. Hem yaşadığım şehirde veya yakınında olacak istediğim zaman gidebilmem için hem de sakin ve huzur dolu.</strong><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIDCupXfmClocjc9Q1-umQZZtDW2OGhHy4NWoEm6iXIXcK1UMTSkmaLOEYDgzWVPPITylKLbtKoieYw1sTo1IYRtnJJS_uwnQB_BB2e3LBT35PBBjgdKKbL_KMnGOidUuOLXjOirXhqLk/s1600-h/bango.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIDCupXfmClocjc9Q1-umQZZtDW2OGhHy4NWoEm6iXIXcK1UMTSkmaLOEYDgzWVPPITylKLbtKoieYw1sTo1IYRtnJJS_uwnQB_BB2e3LBT35PBBjgdKKbL_KMnGOidUuOLXjOirXhqLk/s400/bango.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5248434854765326450" /></a><br /><br /><strong>Önceki yazımdan hatırlayacağınız gibi iki güvercinimi kafesin kapılarını açıp özgür bırakmıştım.10 gün kadar kafeste duran gelmedi ama ilk aldığım güvercinlerden biri olan Özgür arada yem yemek ve su içmek için kafesine geri dönüyor. Bizim balkon ile karşıdaki apartman arasında gidip geliyor. Kendisi bango cinsi beyaz bir güvercin. Takip ettiğim kadarıyla grili siyahlı iki tane de arkadaşı var. Balkonumuza geri geldiğinde onu yakalamaya çalışırken çok eğlendim doğrusu. Sinsi bir panter gibi yavaş yavaş yaklaştım yanına ve dakikalarca sabırla bekledim. Girişimlerim başarısız oldu ama zaten onu hapsetmekten yana değilim. İstediği zaman gelip gidiyor işte.Arkadaşları da var. Özgür ve mutlu yani. İşte ev arkadaşlarım ve ben birlikte mutluyuz.</strong>Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-53502974701256195042008-09-09T00:04:00.003+03:002008-09-09T00:44:47.914+03:00Farid Farjad ve Büyülü Şarkıları<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRwb96VOpZ0RTvg-7rXG17csN92hnOAsJkJE3lhBkpNJ5q1QiorE0wQFYz3IY_PdEBGhqL43qGm1SvcNg8YsguO-9hAPfOUhgxCrAL0dU9V3GzfcIA1mFbwjjo66EkykkUR5VSwnCLnWM/s1600-h/fariddd_431.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRwb96VOpZ0RTvg-7rXG17csN92hnOAsJkJE3lhBkpNJ5q1QiorE0wQFYz3IY_PdEBGhqL43qGm1SvcNg8YsguO-9hAPfOUhgxCrAL0dU9V3GzfcIA1mFbwjjo66EkykkUR5VSwnCLnWM/s400/fariddd_431.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5243760021306571042" /></a><br /><br /><strong>Şu anda Farid Farjad’ı dinliyorum. Farid Farjad İranlı bir keman virtüözü. Çok özel bir insan. Ben hayatımda bu kadar güzel şarkılar dinlememiştim. Sanırım Farid Farjad’la buluşmamız kaderin bir yazgısı. Geçen gün otobüste bir kızla tanışmıştım. O da benim gibi keman kursuna gidiyormuş. Ben o gün keman kursuna gidiyordum. O konservatuar sınavlarına hazırlanıyormuş. Birbirimize msn adreslerimizi vermiştik. Konuyla ilgili sohbet ederiz diye. O bana Farid Farjad’ı önermişti.Ancak yoğunluktan araştırıp dinleyememiştim. Nerden bileyim bana büyülü bir dünyanın anahtarını sunduğunu. Bugün oruçlu değildim.Ve çok güzel tereyağlı İskender yaptıklarını ve yanında maşrapada nefis bir ayran verdiklerini bildiğim bir restorana gittim. Bir süre sonra insanı derinden etkileyen büyülü bir müzik çalmaya başladı. Zaten çok otantik dekorasyona sahip bir yerdi. Hem mekanı yaşıyordum hem de yediklerimin lezzetine odaklanıyordum. Ve o büyülü ses beni hüzünlerle, güçlü hislerle dolu kendi dünyasına çekti. Hesabı isterken böyle güzel keman çalanın kim olduğunu öğrenmek istedim. Farid Farjad dediler. Farid Farjad. Hemen bir müzik markete koştum oradan çıktıktan sonra. Bu muhteşem virtüözün cdlerini bulamadım ama internetten benim için bulabileceklerini söylediler. Akşam görüşmek üzere sözleştik. Eve geldiğimde aresten bir iki parçasını indirdim. İnanılmazdı. Cennete açılan bir kapı gibiydi. Daha önceden dinlememiş olmam gerçekten büyük bir kayıp. Sonra biraz araştırınca gördüm ki 19 Eylülde Ankarada odtüde saat 20.30 da konseri var. Ama sanırım öğrencilere ve dışardan gelenlere açık değil.Yer olursa açık olacakmış. 21 eylülde de yine Ankarada nefes barda saat 21.00 da bir konser verecekmiş. Hemen gidip otobüs ve uçak biletlerinin fiyatını öğrendim.Öncesindede nefes barı arayıp bilet fiyatlarını sordum. 30 ytl. Ama büyük ihtimalle İstanbul’a konsere geldiğinde gideceğim.Resmi sitesi http://www.faridfarjad.net/ Bu arada gittiğim havayolu biletleri satan seyahat acentasından da bir iş teklifi aldım. Ama aldığım diğer teklifleri değerlendireceğimden hafta içi boş vaktim kalmıyor. Bu aralar kısmetim çok açık canım. İnşallah hep böyle güzel devam eder.<br />Sonra akşam 8 gibi müzik markete gittiğimde internetten bulamadıklarını söylediler ama ben eve dönünce buldum. Benden kaçmaz. Hem de ilk dört albümü artı 2006 yılında çıkardığı son albümü Anroozha. İnternette onunla ilgili yapılan yorumları okudum gerçekten iyi tanımlamalar yapılmış şarkılarının hissettirdikleriyle ilgili. Kendisi dünyanın en iyilerinden ama bende onun gibi keman çalmak istiyorum. Farid Farjad’ı odamda büyümekte olan dut, ceviz,erguan ve iğde fidanlarımla birlikte dinliyoruz. Bu arada aralarına üç güzel daha eklendi. Tepeleri kırmızı,sarı ve şeker pempesi olan üç küçük güzel kaktüs. Bir ara resimlerini çekince eklerim.Bu arada kedimin de keman sesinden hoşlandığından bahsetmiş miydim? Ben keman çalarken o da şarkı söylermiş gibi sesler çıkarıyor. Miyavlamaya başlıyor. Yada patisiyle kemanımın yayına dokunmaya çalışıyor. İşte böyle sevgili kedimle cips yiyiyoruz, keman çalıyoruz,keman dinliyoruz.Bazen kendimiz söylüyoruz kendimiz dinliyoruz. Yarın arkadaşlarıma da söyleyeceğim. Bu büyülü, kendisine aşık eden şarkıları onlarda dinlemeye başlayacaklar. Gerçekten derinden etkilendim. O çalmaya başlayınca her şey susuyor. Sihirli parmaklarıyla başka bir dünyanın kapılarını aralıyor. Sizi ruhunuzun derinliklerini keşfetmeye çağırıyor daha önce hiç duymadığınız hüzünlü notalarıyla. Bence evet deyin ve bu büyülü dünyanın kapılarını sizde aralayın.</strong>Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-59203246344798596512008-08-31T15:33:00.006+03:002008-10-06T00:29:10.284+03:00Üzgündüm!<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgphd3g2ni_Tq-ajC01H-NR3T9T94Wwea6OEO85KBMZgyyBRLNLl7-DSaqFVsAe-pmM5kDSzYkDDozvbiJoKBuidBQST-btNsirKiE7OchZgVsVrld9XPpJd66IZdCqCHKomyGmQAhy_iA/s1600-h/f%C4%B1rt%C4%B1na.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgphd3g2ni_Tq-ajC01H-NR3T9T94Wwea6OEO85KBMZgyyBRLNLl7-DSaqFVsAe-pmM5kDSzYkDDozvbiJoKBuidBQST-btNsirKiE7OchZgVsVrld9XPpJd66IZdCqCHKomyGmQAhy_iA/s400/f%C4%B1rt%C4%B1na.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5240659225861437362" /></a><br /><br /><strong>Bugün kendimi kötü hissediyordum. Değersiz,önemsiz hiç kimse için anlamı olmayan biri olarak. Hatta iki güvercinim vardı. Onları bile saldım. Kimseyi zorla tutamam yanımda dedim. Bırak istedikleri yere uçsunlar. Özgür olsunlar üzgün değil. Hatta yaşamıyor olsaydım böyle zor kararlar vermek zorunda kalmazdım dedim. Herkesin hayatından çıksam, yok olsam artık kimseyi üzmemiş olurum diye düşündüm. Üzülmemiş olurum. Her şey üstüme üstüme geliyordu. Kendimi incinmiş hissediyordum. Sanırım oldukça hassasım. Başarısız olacağımı düşünüyordum. Hep mutsuz olacağımı. Çok halsiz ve bitkindim. Hiç bir şey yapmak istemiyordum.Hiç kimsenin beni anlamadığını, anlamak istemediğini düşünüyordum. Düşünecek o kadar çok şey vardı ki. Hiçbir şey için gücüm yoktu. Ne yemek yemek ne de yapmak. Sadece yemek zorunda olduğum için yiyiyordum. Her şey anlamsız geliyordu. Bu anlamsızlığın içinde benimde bir anlamım yoktu. Her şeyin yok olduğu anlamını yitirdiği yerde benim ne işim vardı ki. Beni düşünen, hatırlayan, önemseyen, ilgilenen, merak eden seven kimse yok gibi geliyordu. Hiçbir zaman mutlu olamayacağım dedim. Hiçbir zaman. Sonra bilgisayarımdaki bazı resimlere bakmaya başladım. Mutlu olduğum anları gördüm. Gülümsediğim, sevimli gözüktüğüm. Bu resimlerde bana değer veren insanları gördüm. Yanlarında mutlu olduğum zamanları hatırladım. Ne kadar güzel yerlere gitmişim. Annemle babamın resimlerine baktım. Beni ne kadar sevdikleri aklıma geldi. Bütün dünyaları olduğum. Özledim onları. Bu resimlerde beslediğim sokak köpeklerini gördüm. Beni görünce kuyruklarını sallayıp, ne kadar sevindiklerini hatırladım.</strong><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisM1OPEukdki0HrvwYum7bDnFChOGAR31Dehl2kSih1oDMfvzHvjMo8qyYxaP_QDwEXi6HUnVHNYxuncvVrwZV3SzkWLpHIz6l_SK3cutn0vvK3OuX0QaolzvIuhY8pmmzmBqYPK5Gd0c/s1600-h/ya%C4%9Fmuryaman.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisM1OPEukdki0HrvwYum7bDnFChOGAR31Dehl2kSih1oDMfvzHvjMo8qyYxaP_QDwEXi6HUnVHNYxuncvVrwZV3SzkWLpHIz6l_SK3cutn0vvK3OuX0QaolzvIuhY8pmmzmBqYPK5Gd0c/s400/ya%C4%9Fmuryaman.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5240659588722439506" /></a><br /><br /><strong>Bu resimlerde arkadaşlarımı gördüm. Bana söyledikleri güzel sözleri hatırladım. Birlikteyken nasıl eğlendiğimizi. Çayırda,çimende, dağda bayırda, deniz kıyısında çekilmiş fotoğraflarımı gördüm. Bu noktaya gelmek için ne kadar çabaladığımı hatırladım. Neleri başardığımı, neleri aştığımı, neleri öğrendiğimi. Bunlar boşuna mıydı dedim. Her şeyi tek kalemde silecek misin? Güçlü olmak zorundasın, savaşmak zorundasın. Koş yoksa düşersin. Sonra engelli insanları düşündüm. Ne kadar zor şartlarda yaşadıklarını, ne gibi zorluklarla karşılaştıklarını, psikolojilerini. Ama yinede yaşadıklarını, çaba sarf ettiklerini, bazen normal insanların başaramadığı şeyleri başardıklarını. Benimse başarılı olmak için kendimden başka engelim yoktu. Sadece her şeyi bir kenara bırakıp konsantre olmalıydım. Sonra bir arkadaşım telefon etti. Hem de Hiç beklemediğim bir anda. Çocukluk arkadaşım. Sesini duyunca bütün kederim dağıldı. Birlikte çocukken nasıl eğlendiğimizi hatırladım. Çocukluk günlerimi. Kardeşim gibiydi. Hep birlikteydik. Bazen uykudan uyanıp gözlerimi açınca başucumdaki koltukta ilk önce onu görürdüm. Yada uyanınca hemen onu çağırırdım. Evlerimiz bitişikti. Sesini duymak iyi geldi. Şimdi evli ve 3 yaşında bir kızı var. Umarım hep mutlu olur ailesiyle çocuğuyla. Beni çok onurlandıran bir teklifte bulundu. Kabul etmem çok mümkün değil tabi ama yine de çok hoşuma gitti. Beni araması, hatırlaması, düşünmesi. Hem de hiç beklemediğim anda. İşte hayat sürprizlerle dolu. Boşuna üzüldüğümü düşündüm. Her şey olacağına varır. Hayat sürprizle, mucizelerle dolu dedim. Yalnız değilim. Sen sadece kendine olan saygını sevgini kaybetme. Seni üzmelerine izin verme. <br />Üniversitedeyken kurallara uyan değil kuralları koyan olacağım derdim. Sonrasında kuralların ne kadar önemli olduğunun farkına vardım. Prensiplerin. Bence herkesin prensipleri olmalı ve başkalarınınkilere de saygı gösterilmeli. Değer veren saygı ve anlayış gösterir. Tabi bu belirli bir olgunluğu gerektiriyor. Vücudumuzun bile belirli bir düzeni var. Belirli kurallara göre işliyor. Kurallara uymayan bir hücre aşırı çoğaldığında örneğin kanser olunuyor. Sonrada o kanserli kısmın alınması gerekiyor. Tabi kurallarda mantık süzgecinden geçirilmeli. Tabi kendinize prensip olarak seçtikleriniz elbetteki, mantık süzgecinden geçirilmiş üzerinde düşünülmüş, deneyimlerinize dayanarak oluşturduğunuz kurallardır. Şimdi biraz daha iyiyim. Siz de kimsenin sizi üzmesine izin vermeyin. Kendinizin bile. Değerlisiniz tıpkı benim gibi. Değerli ve sevilmeye layık. Unutmayın ki hayat sürprizler ve mucizelerle doludur.</strong>Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-64942449403350774082008-08-29T20:11:00.001+03:002008-08-29T20:15:53.332+03:00Bugün çok güzel bulutlar gördüm!<strong>Sizde bulutlara bakıp hayal kurar mısınız? Ben bu gün çok güzel bulutlar gördüm. Bulutlara bakıp şekillerine göre onları yorumlamak hoşuma gidiyor doğrusu.Beni gülümsetiyor. Bugünkü güzel bulutlar otobüsün camından bakarken dikkatimi çekti. Aklım bir karış havada değildi ama başım havadaydı. Bu beğendiğim sevgili bulutun resmini ekliyorum ama tam olarak böyle görünmüyordu. </strong><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhe1JaIhp_NPmugQfEIxjFlhLMSjI-fPNhPbigPbRh8ZcR2OrhfLcLdfqvKNDHV3iqO6NCj3l3_g0b3nl9d3wXdrR3VUsUt54HsFhMkFpQc7je4cue8ZNpBcRa7u4YskcMtzyze_jZTLkc/s1600-h/Resim(84).jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhe1JaIhp_NPmugQfEIxjFlhLMSjI-fPNhPbigPbRh8ZcR2OrhfLcLdfqvKNDHV3iqO6NCj3l3_g0b3nl9d3wXdrR3VUsUt54HsFhMkFpQc7je4cue8ZNpBcRa7u4YskcMtzyze_jZTLkc/s400/Resim(84).jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5239988835221698530" /></a><br /><br /><strong>Onları benim gözlerimle görmeliydiniz. Biliyorsunuz bulutlar sürekli yer değiştiriyorlar. Ben tam o anda fotoğraflarını çekemedim. Telefonumdaki resimlerin sayısı çok artmış.Yer açayım derken aslında bu güzel görüntüyü kaçırdım.İnsanlar herhalde kim bu deli demişlerdir. Otobüs durağına bir sürü insan ve otobüs gelip gidiyor, herkes koşuşturuyor ve ben bu karmaşanın içinde bir köşede durmuş cep telefonumu gökyüzüne doğrultmuşum. Güzel bulutların resmini çekiyorum. Nasıl görünüyorlardı biliyor musunuz? Hani böyle kar yeni yağmaya başlar. Yağan karı izlersiniz, acaba tutacak mı diye düşünürsünüz. Yağmaya devam eden kar her yeri ince bir tabaka halinde kaplar. Kalın değildir ama yerin görünmesine izin verecek kadar da ince değildir. Sonra insanlar üstünde gezinmeye başlar ve minik izler oluşur. İşte böyle bir görüntüydü. Kar her zaman gökyüzünden yağar ama bu sefer sanki gökyüzüne yağmış gibiydi. Diğer bulutlar pofuduk pofuduk batmak üzere olan güneşi kapatıyorlardı ve güneşin parlak ışıkları bulutların arasından sızıyordu. Bu bulutların arasından ince bir kar tabakasına benzeyen benim bulutlarım görünüyordu. Cümleye bakar mısınız? Benim bulutlarım. O kadar beğendinse alıp eve götürseydin diyeceksiniz. Evet onları zihnime kaydedip eve getirdim. Benimleydiler, yazımı okuyorsunuz bulutlarım şimdi sizin yanınızdalar. Onlara iyi bakın. Akşam üstü yağmur yağacağını düşünmüştüm ama hala yağmadı. Bulutları sevdiğim gibi yağmuru da seviyorum. Küçükken yani aşağı yukarı üç buçuk yaşındayken uçakla seyahat ettiğimde bulutların kar olduğunu zannederdim. Annem onların bulut olduğunu söylese de ben kar olduklarında ısrar ederdim. Birde bahçemizdeki karıncaları izleyip nasıl birbirlerine çarpmadan yürüdüklerini merak ederdim. Şimdi büyüdüm. Bulutların kar olmadığını biliyorum. Ve karıncalar gibi biz de istiklal caddesinde veya diğer kalabalık yerlerde birbirimize çarpmadan yürüyebiliyoruz. Ama içimde hala küçük bir çocuk var.</strong>Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-42224769886953245452008-08-26T20:03:00.004+03:002013-12-18T16:32:38.602+02:00Lays Gurme Parmesanlı<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg89oTFEw7Jo8nYCovgZyJGZZSBbmd2YzSgrOglKLy7692qd2wxLOvqStOa8vOFOeeP917iEGbUeASAnOKr8jCETcH9frxsYKeDQxia6AXr17-WgwHN3JlWtVOrB3XqRGL8rMQJ9JXIQcE/s1600-h/laysgurme.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg89oTFEw7Jo8nYCovgZyJGZZSBbmd2YzSgrOglKLy7692qd2wxLOvqStOa8vOFOeeP917iEGbUeASAnOKr8jCETcH9frxsYKeDQxia6AXr17-WgwHN3JlWtVOrB3XqRGL8rMQJ9JXIQcE/s400/laysgurme.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5238873368051941970" /></a><br /><br /><strong>Kedim ve ben lays gurme parmesanlı cipsi çok sevdik. Benim gibi o da ağzının tadını iyi biliyor. Lays’in bu yeni ürünü %25 oranında daha az yağlı ve biraz daha kalın önceki çeşitlere göre. Cipsi ağzınıza attığınızda parmesan peynirinin o yoğun tadını hemen hissediyorsunuz. Gerçek bir lezzet. Aslında cips benzeri şeyler doğal olmadığı ve kızartma olduğu için çok sağlıklı değil. Ama şimdi yeni bir tat çıkmış, yeni bir lezzet, hayatımıza yeni bir renk denemeden olur mu. Lezzetli olduğunu iddia eden bir cips diğer sıradan cipslerin arasından bana göz kırpıyor. Ben buradayım, ben buradayım diyor. Denemeden geçebilir miyim? Tanesi 2 ytl olan bu cipsi bir solukta bitirmek mümkün olmuyor.İnsan susuyor.O yüzden ilk kısmını açlığımı bastırması için diğer kısmını ise televizyon ya da bilgisayar başında keyif yapmak için kullanıyorum. Henüz rokfor ve feta kırmızı biberlisini denemedim. En kısa sürede onları da deneyeceğim. Tabi kedim de deneyecek. Ben paketi, ambalajı olan bir yiyecek aldığım zaman üstündeki her şeyi mutlaka okurum. Ambalaj da önemli,ambalajın üzerinde ne yazdığı da, ambalajın içindekinin ne kadar lezzetli olduğu da. Paketin arka kısmında şöyle yazıyordu. “Farklı deneyimlere, yeni tatlara açıksınız.”Hmm evet öyleyimdir. “Türk mutfağından olduğu kadar dünya mutfağından da hoşlanıyorsunuz.” Eveeeet öyleyimdir. “Seçicisiniz ve ağzınızın tadını iyi biliyorsunuz.” Brrravo aynen. Böyle iltifatlara devam etseydi ne güzel olurdu ama geride yazılı olanlar bu kadar önemli ve etkileyici değil.Yani size kendinizi özel hissettirmeye önce ambalajdan başlıyorlar sonra sıra lezzette. Kendimizi özel hissetmeye önemli hissetmeye ne kadar da ihtiyacımız var. Çok eskiden sinemada bir film izlemiştim. Psikolojik gerilim gibi bir şeydi. Filmde cinayetler filan olmasına rağmen konu zekice işlenmişti. Orada yakaladığım edindiğim bir izlenimi,psikolojik bir öğeyi sizinle paylaşmak istiyorum. Küçük bir çocuk vardı. Babaannesi ona çok kötü davranıyordu. Sürekli onu aşağılıyordu. Eleştiriyordu. Değersiz,önemsiz bir hiç olduğunu vurguluyordu onu takdir etmek bir yana. Filmin ismi de ejderhalı bir şeydi tam hatırlamıyorum. Sonra çocuk büyüyünce seri cinayetler işleyen bir katil oluyor. Bu olağan bir sonuç gibi gözükebilir tabi.Ama benim filmden yakaladığım ve çıkardığım fikir ilginçti.Adam cinayetlerin ardında bazı ip uçları bırakıyordu. Herkes katili merak ediyordu. İnsanlara bir şekilde önemli olduğunu hissettirmeye çalışıyordu bu yolla. Bakın ben önemliyim,güçlüyüm zekiyim gibi mesajlar vermeye çalışıyordu.Vücudunun tamamına da ejderha şeklinde dövme mi yaptırmıştı ne. Vaaay dedim. Yaptıkları çok kötü tabi ama aslında ne kadar acınası durumda.İnsanın kendisinin önemli olduğunu hissetmesi bunun hissettirilmesi ne kadar da önemli. Bu verilmezse insan “önemli,değerli hissetmek hakkımız, söke söke alırız” gibisinden nasıl da olmadık şeyler yapabiliyor. İşte bu cipste lezzetiyle insana kendini özel hissettiriyor. Kendimi özel hissetmek için bu küçük fırsatı neden kaçırayım? Ama fazla yememek lazım biliyorsunuz kızartmalar kanserojen. Ben yaşamak istiyorum. Yeni lezzetleri tatmak için,üretmek için, iyi bir iz bırakmak için hayata,mutlu olmak için,sevdiklerimle birlikte olmak için, sevmek için,sevilmek için. Bu arada lays gurme parmesanlının resmini bulamadığımdan bu resmi kullandım.</strong>Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-43185309459526533512008-08-23T02:18:00.003+03:002008-08-23T02:41:52.227+03:00Otobüs beklerken canınız sıkılmasın!<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYBxPO1na6tGCTbQLLHX_UCgktnS6RdTVXEzeIljK43gKLNCuqEcO5eZ7RXiztQLKXJTsVsrMjXQ5_dSB2-FjghJGh5zFusNo5TpNLUpMO_J4FdLha9vAOmlukJuDebjj8FCe__n9xNBA/s1600-h/%C3%BCmit.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYBxPO1na6tGCTbQLLHX_UCgktnS6RdTVXEzeIljK43gKLNCuqEcO5eZ7RXiztQLKXJTsVsrMjXQ5_dSB2-FjghJGh5zFusNo5TpNLUpMO_J4FdLha9vAOmlukJuDebjj8FCe__n9xNBA/s400/%C3%BCmit.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5237485780957921138" /></a><br /><br /><strong>Özellikle acelemiz varsa otobüs beklerken canımız sıkılır. Kendimizi huzursuz hissederiz. Ama ben acelem olmadığı zamanlarda şöyle düşünürüm. Otobüsün gelmesini bekliyorum, ümit ediyorum. Hayat da böyle değil mi zaten? Hep bir şeyleri bekliyoruz, hayal ediyoruz, ümit ediyoruz. Bazen çaba sarfetmeden önce bazense sonra. Ve beklemek ümit etmek hayal kurmak bizim için ne kadar önemli. Her şey hayal etmekle başlar.Davranışarımız düşüncelerimizin ve hislerimizin bir yansımasıdırlar.Beklemeden ümit etmeden yaşayamazdık sanırım. Her şey istediğimiz zaman gerçekleşseydi aslında canımız sıkılırdı. Beklemenin ümit etmenin hayal etmenin verdiği heyecanı yaşayamazdık. Bazen stres yaratıyor tabi o ayrı.Her zaman bekliyoruz başarılı olmayı, mutlu olmayı,iyi bir geleceğe sahip olmayı,sevmeyi,sevilmeyi. Bazen çaba sarfetmeden önce bazen sonra. Otobüs beklemek de bunun gibi işte. Bu binbir beklemelerden biri. Ve zamanı gelince gelecek. Her şeyin bir zamanı vardır bence. Bazen zamanını biz tespit ederiz. Ya da öyle zannederiz. Bazen de zamanını bizim tespit edemeyeceğimiz ama zamanı belli şeyler vardır. Peki ya otobüsü kaçırırsanız? Muhtemelen bir sonraki otobüs gelene kadar sıkılmaya devam edeceksiniz. Ya da bu zamanı eğlenceli bir hale dönüştürebilirsiniz. Ben genellikle seyahat ederken ki otobüs beklemek de buna dahil müzik dinlemeyi severim. Dinlediğiniz şarkı sizi kendi dünyasına götürüyor. Siz artık orda otobüs bekleyen kişi olmuyorsunuz. Şarkının götürdüğü yere gidiyorsunuz. Bazı şarkılar var ki bu şarkıyı yapanın hislerini aynen hissettiriyor size. Hem de iliklerinize kadar.İnsanı derinden etkileyen şarkılar,bazen aşkla bakan gözler kadar etkilemeyi başarıyor insanı. Örneğin Emre Aydın’ın şarkılarının bu tür şarkılardan olduğunu düşünüyorum.Ya da Ferhat göçer’in son şarkısı “biri bana gesin o da sensin gibi” Ama otobüs durağında beklemeyi, alışık olmadığımız şekilde eğlenceli hale getirebilenler de var. Örneğin Londra da bir <a href="http://dvice.com/archives/2008/08/bus_stop_swing.php">otobüs durağı </a>Bruno Taylor tarafından bekleyenlerin çocukluklarındaki gibi sallanabilecekleri şekilde dizayn edilmiş.Enteresan doğrusu. </strong><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3Kkam4T-7BklNncOSfl9xcvucJIrKc74bkBWPky8pZLSyTvpcliGR8SFD5PHWIo49mLvcjOoTGBcFtC6u7QhFP4trsDrnLmcCj8tqMDG8SzSh6Ry1AecZp-I7Rsa6fJV14dfx4QEhQj8/s1600-h/sal%C4%B1ncak.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3Kkam4T-7BklNncOSfl9xcvucJIrKc74bkBWPky8pZLSyTvpcliGR8SFD5PHWIo49mLvcjOoTGBcFtC6u7QhFP4trsDrnLmcCj8tqMDG8SzSh6Ry1AecZp-I7Rsa6fJV14dfx4QEhQj8/s400/sal%C4%B1ncak.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5237485647257326802" /></a><br /><br /><strong>Hani bazen derler ya elinden geleni yap, elimden geleni yaptım. Biz sadece elimizden geleni yapabiliriz. Ve bazı şeyler bizim elimizde değildir. Her şeyi kontrol edemeyiz. Her şeyi kontrol etmeye çalışmak da doğru değildir zaten. Konuyla belki alakası yok ama içimden geldi yazıyorum. Hedefleri de iyi seçmek lazım. Ve sizi hedeflere götürecek kişileri. Biliyorsunuz kılavuzu karga olanın burnu …… çıkmazmış. Uğruna mücadele edilecek bir hedef. Hedefler de önemlidir. Hedefinizi belirlemezseniz koşar durursunuz.Eee vardın mı ulaştın mı? Dediklerinde bilmiyorum dersiniz.Çünkü bir hedefiniz yoktur, hedefinizi bilmiyorsunuzdur. Sadece koşuyorsunuzdur. Nereye koştuğunuzu bilmeden oradan oraya. Başarmak, bir zafer kazanmaksa insana büyük bir haz verir. Hedef belirlemek,hedefe doğru ilerlemek onu tam on ikiden vurmak ve bir zafer kazanmak. Bazen eğlenceli bir oyun gibi. Ama hayat bir oyun değildir. Sonuçlar gerçektir.Siz isteseniz de istemeseniz de. Sıkılınca vazgeçemezsiniz., oyundan çıkamazsınız. Vazgeçmemeniz için size destek verenler ise sizin en büyük şansınızdır. <br />Her zaman mutlu olsaydık mutlu olmanın anlamını kavrayamazdık, tadını alamazdık. Bu sanırım kimse için mümkün değil. Çünkü insanın ruh hali her an değişebiliyor. İşitmek istemediğiniz bir eleştiri bir söz sizi kızdırabilirken, yanınıza yaklaşarak yalvaran gözlerle size bakan bir kedi sizi bu ruh halinden çıkarıp içinizi sevgiyle ısıtabilir. Tabi sinirliyken kediyi filan görmez insanın gözü. Belki bir anda değişmez hissettiklerimiz ama hep de aynı kalmaz. Her zaman üzgün de olamayız. Ya da kızgın. Hayat gibi duygularımız da inişli çıkışlıdır. Ve hayatta bence öğrenmemiz gereken ilk ve en önemli şey duyguların kontrol edilmesidir. Her türlü duygunun. Her zaman aklımızı başımızdan alırlar. Bazen güzeldir bazen acı verici bazen üzücü. Bazen hayat hakkında şöyle düşünüyorum. Orta yerde duran bir demir çubukla tazıya tavşan gösteriliyor. Tazı tavşanın peşinden koşuyor, koşuyor ve koşmaya devam ediyor. Amacı tavşanı yakalamak. Ama tavşan ondan hep bir adım önde. Yakalamak için ya tavşanın yavaşlaması lazım. Ya da tazının daha hızlı koşması.Tazı tavşanı yakalamak için orada olduğunu zannediyor. Ama en azından bir hedefi var. Ama tavşanı tazının önüne sürenler başka bir şeyin peşinde. Ortada bir yarış var. Onlar yarışı izliyorlar. Tazıların daha hızlı koşması için tavşan oraya konulmuş.Ve tazı fark etmesede aslında bir yarışın içinde. Tazı tavşanı yakaladığında yarış biter.Hayat bazen bir yarışın içinde olmaktır. Bazen bir savaşın ortasında. Bazen oyun oynamaktır sonuçları gerçek olsa da. Hayat sınandığımız ve mutlu olmak için çabaladığımız bir yerdir. Life is life şarkısında olduğu gibi hayat hayattır. Değerini bilmek lazım.<br />Şimdi şarkıların beni götürdüğü yerden gerçek hayatıma dönüyorum. Benim için güzel bir yolculuktu. Umarım sizin için de öyle olmuştur.</strong>Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-12692487457684101072008-08-12T02:47:00.006+03:002008-08-12T02:55:19.816+03:00Sabaha Karşı Kızılcık Marmelatı Yapmak<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSIaI1xc8qpK2UIxKusV_o19ehs0F7dWiNlUD2mEZdWW1tNw3mPYNB02QvFh0E6tnK_E_f0Zx2tFbvFtADBD2EIDFDebrZ8Bhzf9u3IcXKuYDkLkznvzo_Up1dE-n669omufoAC6yTqeg/s1600-h/k%C4%B1z%C4%B1lc%C4%B1ka%C4%9Fac%C4%B1.bmp"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSIaI1xc8qpK2UIxKusV_o19ehs0F7dWiNlUD2mEZdWW1tNw3mPYNB02QvFh0E6tnK_E_f0Zx2tFbvFtADBD2EIDFDebrZ8Bhzf9u3IcXKuYDkLkznvzo_Up1dE-n669omufoAC6yTqeg/s400/k%C4%B1z%C4%B1lc%C4%B1ka%C4%9Fac%C4%B1.bmp" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5233412138928608866" /></a><br /><br /><strong>Son günlerde oldukça yoğun olmama rağmen araya beni dinlendirecek şeyleri sıkıştırabiliyorum. Örneğin geçen gün hayatımda ilk defa kızılcık marmelatı yaptım. Kızılcık marmelatını ilk defa annem yaptığında yemiştim. Kesinlikle tavsiye ederim. Bu tadı bir daha asla unutamayacaksınız.</strong><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUu4RwJII16ldwEfMN1-DxjlfUL108tTM1-EQm-tKZxMnGbuKrAxAj57FkYorHYeChRkwAG5wfo_xq3wpEVwVthH2ie7RwGabrtXP-AJLvuDPCqAK_rXkLQ2WnKAP2hVxxNF-bR0M___A/s1600-h/k%C4%B1z%C4%B1lc%C4%B1ktane.bmp"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUu4RwJII16ldwEfMN1-DxjlfUL108tTM1-EQm-tKZxMnGbuKrAxAj57FkYorHYeChRkwAG5wfo_xq3wpEVwVthH2ie7RwGabrtXP-AJLvuDPCqAK_rXkLQ2WnKAP2hVxxNF-bR0M___A/s400/k%C4%B1z%C4%B1lc%C4%B1ktane.bmp" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5233411967880773874" /></a><br /><br /><strong>Pembe ile kırmızı arası bir rengi var.Tadı hem buruk, biraz ekşi hem de tatlı. Son tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki fıstık ezmesinin üzerinde süper oluyor. Bu sefer kendi yaptığım kızılcık marmelatının tadına baktım. İlk önce yemek tarifleri kitabına baktım. Kızılcık marmelatı kısmında çilek reçeli yapımına bakın yazıyordu.Çilek reçelinin tarifine baktığımda da merak etmeyin kızılcık marmelatının tarifine bakın yazmıyordu. Tarife uygun olarak önce kızılcıkları haşladım tabi suda değil.Kaynayan suyun buharında. Bu arada bir not düşmek istiyorum.Ortasında süzgeç bulunan çift katlı tencerelerde kızılcığı haşlarken alt kısımdaki suyu içme suyundan koyun. Ben kızılcıklarla temas etmeyecek diye çeşme suyu koymuştum. Kızılcıklar buharda pişerken suları süzgeç kısmından damlayarak, kaynayan suya karışmış.Şimdi dedim bu içme suyu olsaydı içine biraz buz biraz şeker katarak çok güzel bir soğuk yaz içeçeği oluşturabilirdim.</strong><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghaxr76n7SUazeTEFNjE4xGVVZHwFAUjvo4hJZiM0406ABy3H5386tQ5C96DlrTNLCVqZ46n5XiWmCFg5XCDiWXJhOTjGpDkFhm43doh3HjPkyThG0gQsOcb3op1dT7BWJosHcIZvAy5Y/s1600-h/k%C4%B1z%C4%B1lc%C4%B1k%C5%9Ferbeti.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghaxr76n7SUazeTEFNjE4xGVVZHwFAUjvo4hJZiM0406ABy3H5386tQ5C96DlrTNLCVqZ46n5XiWmCFg5XCDiWXJhOTjGpDkFhm43doh3HjPkyThG0gQsOcb3op1dT7BWJosHcIZvAy5Y/s400/k%C4%B1z%C4%B1lc%C4%B1k%C5%9Ferbeti.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5233411763114591138" /></a><br /><br /><strong>O yüzden aklınızda bulunsun. Ben bir dahaki sefere bu kızılcıklı suyu da değerlendireceğim. Sonrasında erimek üzereymiş gibi gözüken kızılcıkları süzgeçten geçirdim. Çekirdekleri süzgecin üst kısmında, çekirdeğin etrafındaki etli kısımda süzgecin alt kısmında kaldı. </strong><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgT_3PqqAa_FdQJSqt-ezwjlOUjphshhja62MQAWwwdneGoTw8UEu_HdlKBjXDss6zlfmkGQpsGUT0oekmmtHPX8gg2p2YcqMMKO8w4Kwz0OJ74y5iVgUuzkoKPaeu8tCaVmqhRHhgDbq8/s1600-h/k%C4%B1z%C4%B1lc%C4%B1k+s%C3%BCzge%C3%A7.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgT_3PqqAa_FdQJSqt-ezwjlOUjphshhja62MQAWwwdneGoTw8UEu_HdlKBjXDss6zlfmkGQpsGUT0oekmmtHPX8gg2p2YcqMMKO8w4Kwz0OJ74y5iVgUuzkoKPaeu8tCaVmqhRHhgDbq8/s400/k%C4%B1z%C4%B1lc%C4%B1k+s%C3%BCzge%C3%A7.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5233411606702979330" /></a><br /><br /><strong>Tarifte 1 kg kızılcığa 750 gr şeker diyor. Şekeri tencereye boşalttım.Üstüne şekeri örtecek kadar içme suyu koydum.Kaynayıncaya kadar bekledim,beklerken karıştırdım ve ardından süzgeçten geçirdiğim kızılcıkları bu suya ekledim ve biraz daha karıştırıp kaynattım. Gece yarısı olmuştu. Tarifte demez mi kaynadıktan sonra ateşten alın 4 saat bekleyin ki kızılcıklar şekeri çeksin sonra biraz daha kaynatın ve kavanoza koyun. Aslında sabah hallederim diye düşünüyordum. Sonra baktım saat 3 olmuş sabaha hazır olsun bari bir saat daha bekleyeyim dedim. Sabahın dördünde ben kızılcık marmelatımı yapmaya devam etmek üzere elimde kaşıkla ocağın başındaydım. Tencereyi tekrar ateşe koydum ve karıştırmaya devam ettim. Kaynayıp koyulaşmaya başlayınca içine yarım limon sıktım ve tencereyi ateşten indirdim. Sonra marmelatı kavanoza koydum. </strong><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8N5vaWVPl766uWUYQTAN1ZT3k5v3g6gK8fS1LEXUoys4X6SdoWjhWgEg63JYQc0yPYD0YwzoSHvU6gE01YNpJ5SpzyhPJGEaQ8qGyBkvJkCA7JcEcbQR4-I0y2gt-VSkzwmFf9aaFb6k/s1600-h/k%C4%B1z%C4%B1lc%C4%B1k+marmelat%C4%B1.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8N5vaWVPl766uWUYQTAN1ZT3k5v3g6gK8fS1LEXUoys4X6SdoWjhWgEg63JYQc0yPYD0YwzoSHvU6gE01YNpJ5SpzyhPJGEaQ8qGyBkvJkCA7JcEcbQR4-I0y2gt-VSkzwmFf9aaFb6k/s400/k%C4%B1z%C4%B1lc%C4%B1k+marmelat%C4%B1.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5233411441007006850" /></a><br /><br /><strong>Soğuyunca kapağını kapatıp serin bir yerde saklayın diyordu kitap ama kapağı kapatmak için bir 4 saat daha bekleyemezdim. Bir elimde kapak bir elimde kavanoz sanki kızılcık marmelatını havada uçarken yakalamışımda kapağını kapatmazsam tekrar uçup gidecekmiş gibi kavanozun kapağını kapatıverdim. Sabah kahvaltısında muhteşem bir lezzet beni bekliyordu. Kızılcık marmelatım ve ben keyifli bir kahvaltının parçasıydık. Ama tadına bakmak için öyle fazla acele etmedim. Bekledim. O da kahvaltıdaki sırasını bekledi.Önce uzaktan şöyle bir seyrettim. O arada domates,peynir,zeytin,zeytinyağı,biber gibi rutin kahvaltıma devam ediyordum.Tatlı zamanı sıra kızılcık marmelatına geldi. İlk önce sade olarak tadına baktım güzeldi ama sanki şekeri biraz daha az koyabilirmişim. Bu arada ben yarım kilo kızılcık ve göz kararı şeker kullanmıştım. Ama ilk kez yaptığım bir marmelat olarak annemin yaptığı kadar güzel olduğunu söyleyebilirim. Size de tavsiye ederim.Ya yapı ya da annenize yaptırın.Hem sağlıklı hem enfes lezzette. </strong>Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-85108080084553794002008-08-12T00:40:00.001+03:002008-08-12T00:43:28.541+03:00Pet Şişelerden Yapılmış Salla Protesto<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiU9RzfRwhLL6RUtDIvfanb0HvklXMgW2kZSSac8bPd00uvrrzQrltvkIsmL8yo7OqT4F3m82PceGP7s2zIjxFy6s1RPc3JzY3pTR5V7cePIDrbwxYs7djn3UNCD_cuCYKYyB4Nc0kQD28/s1600-h/sal.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiU9RzfRwhLL6RUtDIvfanb0HvklXMgW2kZSSac8bPd00uvrrzQrltvkIsmL8yo7OqT4F3m82PceGP7s2zIjxFy6s1RPc3JzY3pTR5V7cePIDrbwxYs7djn3UNCD_cuCYKYyB4Nc0kQD28/s400/sal.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5233378462254339170" /></a><br /><br /><strong>Pet şişeler ve naylon torbalar deniz hayatını da tehdit ediyor.Algalita Deniz Araştırmaları Vakfı üyeleri de okyanustaki plastik kirliliğine dikkat çekmek için <a href="http://yesil.ntvmsnbc.com/Haberler/HaberDetay.aspx?HaberId=241">15 bin pet şişeden</a> oluşan bir sal yaparak Pasifik okyanusuna açıldılar. Kaliforniya’dan Havai’ye uzanan rotalarını izlemek istiyorsanız <a href="http://junkraft.blogspot.com/">sitelerini</a> ziyaret edebilirsiniz. Çevre kirliliğine dur demek için birilerinin harekete geçtiğini görmek güzel.</strong>Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-753058528155915202.post-68155593559872406092008-08-09T17:32:00.004+03:002008-08-09T17:36:33.441+03:00En Son İzlediğim Film<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDkNTiw8t7a4v0MC3slOKQFc51mzSzI-VGAdgI8RI-DQOBp77pew8xG4ophnEUD60mlwKzPEuBBQYm38YsogwDBs-fWaFh8lbB4x5uLbO5y7kilToaZ2e2DmK2qke0cvYW-9IpHPNp7K4/s1600-h/journeytothecenteroftheoa2.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDkNTiw8t7a4v0MC3slOKQFc51mzSzI-VGAdgI8RI-DQOBp77pew8xG4ophnEUD60mlwKzPEuBBQYm38YsogwDBs-fWaFh8lbB4x5uLbO5y7kilToaZ2e2DmK2qke0cvYW-9IpHPNp7K4/s400/journeytothecenteroftheoa2.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5232526156592521394" /></a><br /><br /><strong>En son izlediğim filmin ismi Jules Verne Dünyanın Merkezine Yolculuk. 3 boyutlu bir film olduğu için bu filme gitmeyi tercih etmiştim. Ancak filmin konusu, işlenişi de bir o kadar heyecan vericiydi. Bu filmin diğer bir özelliği animasyon olmayan canlı oyuncular ile çekilmiş üç boyutlu ilk film olması.Film NASA’nın kullandığı teknikle üç boyutlu hale getirilmiş. Özel gözlüklerimi takıp arkadaşlarımla beraber filmin keyfini çıkardım. Bazı sahnelerde filmin üç boyutlu olduğunu daha iyi hissettim. Ateş böcekleri gibi uçarken kendiliğinden ışık saçan kuşlar, havada uçuşan manyetik kayalar, yakut, zümrüt ve pırlantayla dolu madenler filmde en çok beğendiğim sahnelerdendi. İyi ki izlemişim. Filmin resmi sitesine <a href="http://www.journey3dmovie.com/">buradan</a> ulaşabilirsiniz. Filmin konusunu ise şu şekilde özetleyebilirim filmin başrol karakterlerinden olan profesör Traver’ın kardeşi, jules verne’in romanlarının gerçek olduğuna inanmaktadır ve ölmeden önce bunu kanıtlamak için bir yolculuğa çıkmıştır. Filmin genç başrol oyuncularından olan Sean annesi tarafından amcası Traver’ın yanına 10 günlüğüne kalmaya gelir. Traver jeolojik bir takım araştırmalar yapmaktadır ve kardeşinin julies verne’in kitabına işaretlemiş olduğu bir takım verilerle bilgisayarındaki verilerin tıpatıp uyduğunu görür ve Sean ile birlikte İzlanda daki diğer bir araştırma merkezine doğru yola çıkar. Ancak bu merkezin kapandığını ve yerinde küçük bir kulübenin yer aldığını görür. Bu kulübede bir dağ rehberi olan Hannah ile tanışır. Hannah aynı zamanda bu araştırma merkezinde çalışmalar yapan bilim adamının kızıdır ve babası da ölmüştür. Böylece birlikte sönmüş yanardağın olduğu bölgeye giderler ve dev mantarlar, dev etobur bitkiler,nehir canavarları,fırtınalar ve dinazorlarla olan maceraları başlar. Aslında ben duygusal filmleri severim ama bu filmi de beğendim. Macera doluydu, eğlenceliydi ve zaman zaman espriliydi. Sinemaya gitmek güzel şey. İnsanı alıp bambaşka dünyalara götürüyor.</strong><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZWuAJ8uK3_I0r8-mPFI2YjWvW_jIN7Yip21mnzjpaVJUMnT1cz0YoK-kRxr2Xg10WpMamXx_uWz63hSKPGwt2OGrnn5Lt3VNrspihv2cDH6mFVGCDSrI20SD35te_4lmi9Ra0BQTXGyI/s1600-h/dunyaninmerkezine_b.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZWuAJ8uK3_I0r8-mPFI2YjWvW_jIN7Yip21mnzjpaVJUMnT1cz0YoK-kRxr2Xg10WpMamXx_uWz63hSKPGwt2OGrnn5Lt3VNrspihv2cDH6mFVGCDSrI20SD35te_4lmi9Ra0BQTXGyI/s400/dunyaninmerkezine_b.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5232525974241210018" /></a>Chatnoirhttp://www.blogger.com/profile/17139417746497271501noreply@blogger.com2