23 Ağustos 2008 Cumartesi

Otobüs beklerken canınız sıkılmasın!



Özellikle acelemiz varsa otobüs beklerken canımız sıkılır. Kendimizi huzursuz hissederiz. Ama ben acelem olmadığı zamanlarda şöyle düşünürüm. Otobüsün gelmesini bekliyorum, ümit ediyorum. Hayat da böyle değil mi zaten? Hep bir şeyleri bekliyoruz, hayal ediyoruz, ümit ediyoruz. Bazen çaba sarfetmeden önce bazense sonra. Ve beklemek ümit etmek hayal kurmak bizim için ne kadar önemli. Her şey hayal etmekle başlar.Davranışarımız düşüncelerimizin ve hislerimizin bir yansımasıdırlar.Beklemeden ümit etmeden yaşayamazdık sanırım. Her şey istediğimiz zaman gerçekleşseydi aslında canımız sıkılırdı. Beklemenin ümit etmenin hayal etmenin verdiği heyecanı yaşayamazdık. Bazen stres yaratıyor tabi o ayrı.Her zaman bekliyoruz başarılı olmayı, mutlu olmayı,iyi bir geleceğe sahip olmayı,sevmeyi,sevilmeyi. Bazen çaba sarfetmeden önce bazen sonra. Otobüs beklemek de bunun gibi işte. Bu binbir beklemelerden biri. Ve zamanı gelince gelecek. Her şeyin bir zamanı vardır bence. Bazen zamanını biz tespit ederiz. Ya da öyle zannederiz. Bazen de zamanını bizim tespit edemeyeceğimiz ama zamanı belli şeyler vardır. Peki ya otobüsü kaçırırsanız? Muhtemelen bir sonraki otobüs gelene kadar sıkılmaya devam edeceksiniz. Ya da bu zamanı eğlenceli bir hale dönüştürebilirsiniz. Ben genellikle seyahat ederken ki otobüs beklemek de buna dahil müzik dinlemeyi severim. Dinlediğiniz şarkı sizi kendi dünyasına götürüyor. Siz artık orda otobüs bekleyen kişi olmuyorsunuz. Şarkının götürdüğü yere gidiyorsunuz. Bazı şarkılar var ki bu şarkıyı yapanın hislerini aynen hissettiriyor size. Hem de iliklerinize kadar.İnsanı derinden etkileyen şarkılar,bazen aşkla bakan gözler kadar etkilemeyi başarıyor insanı. Örneğin Emre Aydın’ın şarkılarının bu tür şarkılardan olduğunu düşünüyorum.Ya da Ferhat göçer’in son şarkısı “biri bana gesin o da sensin gibi” Ama otobüs durağında beklemeyi, alışık olmadığımız şekilde eğlenceli hale getirebilenler de var. Örneğin Londra da bir otobüs durağı Bruno Taylor tarafından bekleyenlerin çocukluklarındaki gibi sallanabilecekleri şekilde dizayn edilmiş.Enteresan doğrusu.



Hani bazen derler ya elinden geleni yap, elimden geleni yaptım. Biz sadece elimizden geleni yapabiliriz. Ve bazı şeyler bizim elimizde değildir. Her şeyi kontrol edemeyiz. Her şeyi kontrol etmeye çalışmak da doğru değildir zaten. Konuyla belki alakası yok ama içimden geldi yazıyorum. Hedefleri de iyi seçmek lazım. Ve sizi hedeflere götürecek kişileri. Biliyorsunuz kılavuzu karga olanın burnu …… çıkmazmış. Uğruna mücadele edilecek bir hedef. Hedefler de önemlidir. Hedefinizi belirlemezseniz koşar durursunuz.Eee vardın mı ulaştın mı? Dediklerinde bilmiyorum dersiniz.Çünkü bir hedefiniz yoktur, hedefinizi bilmiyorsunuzdur. Sadece koşuyorsunuzdur. Nereye koştuğunuzu bilmeden oradan oraya. Başarmak, bir zafer kazanmaksa insana büyük bir haz verir. Hedef belirlemek,hedefe doğru ilerlemek onu tam on ikiden vurmak ve bir zafer kazanmak. Bazen eğlenceli bir oyun gibi. Ama hayat bir oyun değildir. Sonuçlar gerçektir.Siz isteseniz de istemeseniz de. Sıkılınca vazgeçemezsiniz., oyundan çıkamazsınız. Vazgeçmemeniz için size destek verenler ise sizin en büyük şansınızdır.
Her zaman mutlu olsaydık mutlu olmanın anlamını kavrayamazdık, tadını alamazdık. Bu sanırım kimse için mümkün değil. Çünkü insanın ruh hali her an değişebiliyor. İşitmek istemediğiniz bir eleştiri bir söz sizi kızdırabilirken, yanınıza yaklaşarak yalvaran gözlerle size bakan bir kedi sizi bu ruh halinden çıkarıp içinizi sevgiyle ısıtabilir. Tabi sinirliyken kediyi filan görmez insanın gözü. Belki bir anda değişmez hissettiklerimiz ama hep de aynı kalmaz. Her zaman üzgün de olamayız. Ya da kızgın. Hayat gibi duygularımız da inişli çıkışlıdır. Ve hayatta bence öğrenmemiz gereken ilk ve en önemli şey duyguların kontrol edilmesidir. Her türlü duygunun. Her zaman aklımızı başımızdan alırlar. Bazen güzeldir bazen acı verici bazen üzücü. Bazen hayat hakkında şöyle düşünüyorum. Orta yerde duran bir demir çubukla tazıya tavşan gösteriliyor. Tazı tavşanın peşinden koşuyor, koşuyor ve koşmaya devam ediyor. Amacı tavşanı yakalamak. Ama tavşan ondan hep bir adım önde. Yakalamak için ya tavşanın yavaşlaması lazım. Ya da tazının daha hızlı koşması.Tazı tavşanı yakalamak için orada olduğunu zannediyor. Ama en azından bir hedefi var. Ama tavşanı tazının önüne sürenler başka bir şeyin peşinde. Ortada bir yarış var. Onlar yarışı izliyorlar. Tazıların daha hızlı koşması için tavşan oraya konulmuş.Ve tazı fark etmesede aslında bir yarışın içinde. Tazı tavşanı yakaladığında yarış biter.Hayat bazen bir yarışın içinde olmaktır. Bazen bir savaşın ortasında. Bazen oyun oynamaktır sonuçları gerçek olsa da. Hayat sınandığımız ve mutlu olmak için çabaladığımız bir yerdir. Life is life şarkısında olduğu gibi hayat hayattır. Değerini bilmek lazım.
Şimdi şarkıların beni götürdüğü yerden gerçek hayatıma dönüyorum. Benim için güzel bir yolculuktu. Umarım sizin için de öyle olmuştur.

Hiç yorum yok: