31 Ağustos 2008 Pazar
Üzgündüm!
Bugün kendimi kötü hissediyordum. Değersiz,önemsiz hiç kimse için anlamı olmayan biri olarak. Hatta iki güvercinim vardı. Onları bile saldım. Kimseyi zorla tutamam yanımda dedim. Bırak istedikleri yere uçsunlar. Özgür olsunlar üzgün değil. Hatta yaşamıyor olsaydım böyle zor kararlar vermek zorunda kalmazdım dedim. Herkesin hayatından çıksam, yok olsam artık kimseyi üzmemiş olurum diye düşündüm. Üzülmemiş olurum. Her şey üstüme üstüme geliyordu. Kendimi incinmiş hissediyordum. Sanırım oldukça hassasım. Başarısız olacağımı düşünüyordum. Hep mutsuz olacağımı. Çok halsiz ve bitkindim. Hiç bir şey yapmak istemiyordum.Hiç kimsenin beni anlamadığını, anlamak istemediğini düşünüyordum. Düşünecek o kadar çok şey vardı ki. Hiçbir şey için gücüm yoktu. Ne yemek yemek ne de yapmak. Sadece yemek zorunda olduğum için yiyiyordum. Her şey anlamsız geliyordu. Bu anlamsızlığın içinde benimde bir anlamım yoktu. Her şeyin yok olduğu anlamını yitirdiği yerde benim ne işim vardı ki. Beni düşünen, hatırlayan, önemseyen, ilgilenen, merak eden seven kimse yok gibi geliyordu. Hiçbir zaman mutlu olamayacağım dedim. Hiçbir zaman. Sonra bilgisayarımdaki bazı resimlere bakmaya başladım. Mutlu olduğum anları gördüm. Gülümsediğim, sevimli gözüktüğüm. Bu resimlerde bana değer veren insanları gördüm. Yanlarında mutlu olduğum zamanları hatırladım. Ne kadar güzel yerlere gitmişim. Annemle babamın resimlerine baktım. Beni ne kadar sevdikleri aklıma geldi. Bütün dünyaları olduğum. Özledim onları. Bu resimlerde beslediğim sokak köpeklerini gördüm. Beni görünce kuyruklarını sallayıp, ne kadar sevindiklerini hatırladım.
Bu resimlerde arkadaşlarımı gördüm. Bana söyledikleri güzel sözleri hatırladım. Birlikteyken nasıl eğlendiğimizi. Çayırda,çimende, dağda bayırda, deniz kıyısında çekilmiş fotoğraflarımı gördüm. Bu noktaya gelmek için ne kadar çabaladığımı hatırladım. Neleri başardığımı, neleri aştığımı, neleri öğrendiğimi. Bunlar boşuna mıydı dedim. Her şeyi tek kalemde silecek misin? Güçlü olmak zorundasın, savaşmak zorundasın. Koş yoksa düşersin. Sonra engelli insanları düşündüm. Ne kadar zor şartlarda yaşadıklarını, ne gibi zorluklarla karşılaştıklarını, psikolojilerini. Ama yinede yaşadıklarını, çaba sarf ettiklerini, bazen normal insanların başaramadığı şeyleri başardıklarını. Benimse başarılı olmak için kendimden başka engelim yoktu. Sadece her şeyi bir kenara bırakıp konsantre olmalıydım. Sonra bir arkadaşım telefon etti. Hem de Hiç beklemediğim bir anda. Çocukluk arkadaşım. Sesini duyunca bütün kederim dağıldı. Birlikte çocukken nasıl eğlendiğimizi hatırladım. Çocukluk günlerimi. Kardeşim gibiydi. Hep birlikteydik. Bazen uykudan uyanıp gözlerimi açınca başucumdaki koltukta ilk önce onu görürdüm. Yada uyanınca hemen onu çağırırdım. Evlerimiz bitişikti. Sesini duymak iyi geldi. Şimdi evli ve 3 yaşında bir kızı var. Umarım hep mutlu olur ailesiyle çocuğuyla. Beni çok onurlandıran bir teklifte bulundu. Kabul etmem çok mümkün değil tabi ama yine de çok hoşuma gitti. Beni araması, hatırlaması, düşünmesi. Hem de hiç beklemediğim anda. İşte hayat sürprizlerle dolu. Boşuna üzüldüğümü düşündüm. Her şey olacağına varır. Hayat sürprizle, mucizelerle dolu dedim. Yalnız değilim. Sen sadece kendine olan saygını sevgini kaybetme. Seni üzmelerine izin verme.
Üniversitedeyken kurallara uyan değil kuralları koyan olacağım derdim. Sonrasında kuralların ne kadar önemli olduğunun farkına vardım. Prensiplerin. Bence herkesin prensipleri olmalı ve başkalarınınkilere de saygı gösterilmeli. Değer veren saygı ve anlayış gösterir. Tabi bu belirli bir olgunluğu gerektiriyor. Vücudumuzun bile belirli bir düzeni var. Belirli kurallara göre işliyor. Kurallara uymayan bir hücre aşırı çoğaldığında örneğin kanser olunuyor. Sonrada o kanserli kısmın alınması gerekiyor. Tabi kurallarda mantık süzgecinden geçirilmeli. Tabi kendinize prensip olarak seçtikleriniz elbetteki, mantık süzgecinden geçirilmiş üzerinde düşünülmüş, deneyimlerinize dayanarak oluşturduğunuz kurallardır. Şimdi biraz daha iyiyim. Siz de kimsenin sizi üzmesine izin vermeyin. Kendinizin bile. Değerlisiniz tıpkı benim gibi. Değerli ve sevilmeye layık. Unutmayın ki hayat sürprizler ve mucizelerle doludur.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Temmuz 2008 Arşivim
- Planetarium
- Björk İstanbul’a Geliyor!
- Sarhoş Olmayan Sıçan
- Karakovan Balı
- Deniz Kirliliği ve İklim Değişikliği
- Metallica Konseri
- İstiridye Kabuğu Tozu
- Kutup Işıkları
- Yaz Yağmurları ve Sonbahar
- Bike Baran
- İnsanüstü Görme Yetisi
- Tuhaf Bitkiler
- Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi
- Türkiye’nin Bitki Zenginliği
- Her şey Dahil bir Çiftlik Tatili
- Güzellik ve Sağlığın Sırrı Zeytinyağında
- Okullarını Öğrenciler Isıtacak
- 100 Ayda Dünyayı Kurtarma Planı
- Bir Deniz Kaplumbağası Evlat Edinin!
- Zoboomafoo
- Ekoturizm ve Eko Okullar Programı
- Caretta Carettalar
- Çevreci Yerleşim Alanları
- Atıkların Doğaya Karışma Süresi
- Okaliptus Ağaçları ve Amik Ovası
- Şırnak’ta Çevre Kirliliği
- Orkinos Avcılığı
- Samsun’da Ekolojik Pazar
- Kivalina Köyü Devlere Karşı
- Bir Leoparın Timsah Avı
- Organik Çay
1 yorum:
ne güzel yazıların var senin öyle...
okurken kendim yazmışım gibi hissettim.. çok ilginç...
...
Yorum Gönder